23 Ağustos 2013 Cuma

Sebahattin Reis ve ultrAslan

Sebahattin Şirin Galatasaray tribününe gelmeye başladığı andan itibaren kendisinden söz ettirmeyi başarmış bir isim. Gözünün karalığı ve cesareti sayesinde kısa sürede tribünler Sebahattin’i yakından tanıma fırsatı buldu.



“Aslan Yürekliler” Kitabının yazarı Orhan Ölçen’in kaleminden…

 Benim Sebahattin’le ilgili ilk anım 1984-85 sezonunda Fenerbahçe’yle oynadığımız basketbol şampiyonluk maçının bir gece öncesidir. Çiçek Pasajı’nda toplandığımızda yirmi kişi kadardık. Bu grubun içinde Sebahattin de vardı. Taksim’e geldiğimizde parkın içinde elli kişilik bir grubun bizi beklediğini gördük. Bunların Fenerliler olduğunu anlamıştık. Hepimiz yerden taş toplayarak biraz sonra gireceğimiz kavganın hazırlıklarına Başlamıştık. Sonra Etap Oteli’nin önünden hızla Taksim Parkı tarafına doğru koşmaya başladık. Gözüme ilk çarpan Sebahattin’in en önde olduğuydu. Fenerliler başlarında Pepe Metin, merdivenlerden aşağıya bize doğru koşuyorlardı. İki taraf da birbirine taş atıyor, Taksim Meydam’mn ortasında taşlar havalarda uçuşuyordu. Sebahattin hızla Pepe Metin’e doğru bir hamle yaptı ve yere düşürdü. Sebahattin’in Metin’i yere düşürmesiyle Fenerliler de bir an şaşırıp duraksamışlardı. Bu ilk şaşkınlıktan sonra da gerisin geriye parka doğru kaçmaya başladılar. Fenerlileri parkın içlerine doğru kovalamamız bizim için kazanılmış büyük bir zaferdi. Fakat zafer sarhoşluğumuz uzun sürmedi. Mey­danda çıkan bu kavgayı polis duymuş, ekip arabaları her taraftan çık­maya başlamıştı. O gece yanımda yakın arkadaşım Buhara Metin de vardı. Beraber koşarak Talimhane’nin ara sokaklarından bizim eve git­tik. Nefes nefese eve girdiğimizde karşılaştığımız manzara bizleri çok şaşırttı. O gece kandil gecesiymiş. Bizim ev ahalisi televizyonun karşısına geçmiş, hanımlar başlarını örtmüş, herkesin elleri açık, televizyon­daki hocanın ettiği dualara amin diyorlardı. Bizim geldiğimizi görünce “Haydi, siz de oturun, dua edin” dediler. Çok net hatırladığım, ellerimi dua için açtığımda, biraz önce attığım taşlardan dolayı ellerimin kapka­ra oluşuydu. O an içimde çok tuhaf bir his oluştu. Acaba attığım taşlar­dan biri, kimsenin kafasını yarmış mıydı? İçimden, inşallah yarmamıştır diye düşündüğümü hatırlıyorum. O geceden sonra, Sebahattin’in ileriki yıllarda Galatasaray taraftarı­nın gücüne güç katacağını orada bulunan herkes anlamıştı.
 

Türkiye’de uzun yıllar, bilhassa üç büyükler arasında taraftar kavga­ları çok şiddetli devam etmiştir. 70’li yılların sonlarına doğru başlayıp, 80’lerde artarak devam eden tribün kavgaları, 90’lı yıllara gelindiğinde baş edilmez bir hal almaya başlamıştır. Önceleri derbi maçların bir gece öncesinde 500 ya da 1000 kişilik grupların çoğunlukla taş kavgası şek­linde geçen çatışmaların yerine, 90’larm başlarında döner bıçakları, kı­lıçlar, hatta tabancalar boy göstermeye başlamıştır. İşin artık çığrmdan çıktığı, taraftar grupları tarafından da görülmektedir. Hatta bu kavga­lar artık kan davası gibi maçlardan sonra da devam etmeye başlamıştır.

Galatasaray tribününden herhangi birinin karıştığı, sonu kanlı bi­ten bir olaydan sonra ilk aranan kişi tribün lideri sıfatı nedeniyle Seba­hattin olurdu. Beşiktaş’la Ali Sami Yen’de oynadığımız maç sonrası çı­kan kavgada Beşiktaş taraftarı Oktay Akdemir öldürülmüştü (13 Aralık 1991). Sebahattin bu olaydan birkaç gün sonra berberde tıraş olurken sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Olayla hiç alakası olmadığı hal­de dört buçuk ay içeride yattı.
İş bu aşamaya gelince Sebahattin’in öncülüğünde üç büyük kulübün tribün liderleri bir araya gelir, gittikçe kötüye giden bu duruma bir çö­züm bulmaya çalışırlar. Sonunda taraflar kendi aralarında bir dostluk anlaşması yapıp kavgalara son verme karan alırlar. O tarihten bu yana üç büyükler arasındaki maçlarda organize kavgaların önü kesilmiş olur. Halen çıkmakta olan tek tük kavgalarsa, münferit olaylardan ibarettir. Eğer eski yıllardaki organize kavgalar günümüzde devam ediyor olsay­dı, muhtemelen çok üzücü olaylara şahit olurduk.”
Suat Ateşdağlı da bana Sebahattin’le ilgili bir anısını anlattı. “Lucescu zamanında yedi otobüsle Yozgat deplasmanına gitmiştik (08 Nisan 2001). Maçın hemen başında Sebahattin hem tribüne dönüp taraftarın üçlü için hazır olmasını istiyor, hem de ara sıra arkasına dönüp sahaya bakarak hakemin maçı başlatmasını bekliyordu. Maçın henüz başlama­dığını zannediyordu. Ben dayanamayıp ‘Abi boşuna bakma maç başla­dı, hem de iki gol yedik’ dedim. Sebahattin de çok şaşırmıştı, bana dö­nüp ‘Yapma yaa’ dedi. Biz o maç rekor kırıp birinci dakikada iki gol ye­miştik. Üçlüyü ancak 2-0’dan sonra çekebilmiştik.”
Halen Galatasaray tribünlerine liderlik eden Sebahattin, aynı za­manda Galatasaray tribün tarihindeki en uzun süre amigoluk yapan kişidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder