30 Temmuz 2013 Salı

Hagi'nin sağ eli



Galatasaray Dergisi'nin her sayısı son sayfasına kadar okutturuyor. Çıktığı iki sezondur Galatasaray futbol takımının başarısıyla ters orantılı görünüm veren dergide ilginç sürprizler yaşanıyor. İlk olarak Metin Yıldız'la yapılan ve genç futbolculara örnek olacak güzel röportaj var. Galatasaray'a en fazla gelip giden futbolcu özelliğini taşıyan B. Metin'i etraflıca tanıtan sayfalarda büyük takım oyuncusu olabilmenin ipuçları verilmiş.

İstanbul'a yeni gelen veya transferi düşünen her yıldız adayı B. Metin'in sözlerine kulak vermeli.

Galatasaray Dergisi'ndeki asıl çarpıcı güzellik ise Vedat Danacı'nın objektifinden yansıyan Gheorghe Hagi posteri. Danacı'nın görüntüsü beni yıllar öncesine götürdü. O postere yansıyan görüntüyü aklımda kaldığınca yazmak istiyorum.

Aklımda kaldığıncanın altını çiziyorum. Arşive dönerek o karenin öyküsünü vakanüvis gerçekliğiyle yazabilirdim ama Hagi'nin asil tavrına yakışanın aklımda kaldığı, hayalimde yaşattığım biçimiyle aktarmak olduğuna inanıyorum.

Hagi'nin hafif sakallı, sağ elini kalbinin üzerine koyarak İstiklal Marşı'nı dinlediği enstantanenin yakıcı bir hikayesi vardır.

Hagi Galatasaray'a geldiğinde hem annesi hem de babası yaşıyordu. İkinci sezonda Hagi çok sevdiği babasını yitirdi. Romanya'ya giderek toprağa verdi. Fatih Terim'in hafta sonunda oynanacak Kocaelispor maçına isterse gelmeyeceğini bildirmesine rağmen Hagi ayağında mezarlık tozuyla İstanbul'a döndü. Babasının 40 günlük yasını tutmak için sakal bırakmaya başladı.

Kocaelispor maçı başlarken Galatasaray taraftarı Hagi'ye başağlığı dileyerek kahramanlarını acısını paylaştığını gösterdi. İstiklal Marşı başlarken gözlerim Hagi'nin üzerindeydi. Hagi sağ elini kalbinin üzerine götürerek başını yere eğdi ve sonuna kadar öyle kaldı. Hagi o günden sonra Galatasaray'da forma giydiği karşılaşmaların tümünde sağ elini bir daha kalbinden kaldırmadı. Hagi'nin baba sevgisi ile sol göğsündeki amblem aracılığıyla bütünleştirdiği Galatasaray aşkı daha sonraki yıllarda tarihi günler yaşattı.

Sağ eli en acı gününde bile sarı-kırmızı sevgilisini unutmayan Hagi'nin neden candan oynayacak futbolcu istediğinin kanıtıdır. Hagi'nin posteri beş yıl boyunca zafer dolu Galatasaray döneminin anahtarıdır. Hagi'yi başkalarıyla karıştıranlara hatırlatırım.


kaynak; http://arsiv.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/06/08/yazarlar/yazarlar28.html

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Napoli 3 - 1 GALATASARAY



Bu maç hakında aslında sadece takım ve grafıkler hakkında konuşacaktım fakat yine derin devlet mevzularına girmek zorunda kalacağım.Sıradan bir hazırlık maçı olsada takımın cıddıyetsızlığı moralımı aşırı bozdu.Maç önceside yazdığım gıbı Chedjou'ya karsı bır guvensizlik hissediyordum.Fransa liginden gelen yılın defans oyuncusu nasıl bu kadar basit ve amatör hatalar yapar aklım almıyor,Dany artık bizleri o kadar alıştırdı kı bu duruma atsan atılmaz satsan satılmaz durum da fakat bugunden sonra Fatıh Terım'den formayı alması hiç kolay olmayacak.Yıldızlama sistemini sevmıyorum fakat bu değerlendirmede yaparsam oyuncular hakkında daha net bir fikir verebilirim.

Fernando Muslera: 4/10 - Kendisine fazla görev düşmediği gibi gereksiz bir kırmızı kart ile oyun dışı kaldı.
Dany Nounkue: 3/10 - Futbola yeni başlamış görüntüsündeydi.Defans da partneri ile olan uyumsuzluğu kademelere girememesine neden oldu.Son dakikada kırmızı kart görüp oyundan atılarak trıbunde kı kombınesını garantıledı..
Aurelien Chedjou: 3/10 - Dany den farklı bir görüntü sergilemedi son jokerlerını kullandığının o da bılıncınde umarım Emirates kupasına kadar kendıne gelir.
Emmanuel Eboue: 4/10 - Sol bek diye diye bazı gerçeklerini üstünü çiziyoruz.Eboue yıne bıldıgımız gıbı oyun dısı etkenlere takılıp abartı gösterıler ıle antıpatık bır goruntu cızıyor.Yabancı olması onun vazgecılmez olmadıgının kanıtı oyundan tamamen kopukdu bugun.
Felipe Melo: 5/10 - Geçen yılın aksine bu yıl daha planlı calısıp kendıne bakmış,açıkları elbet var fakat çalıskanlıgı ıle çabuk toparlayacak bır oyuncu,umut verdı.
Hamit Altıntop: Bu adama puan vermeyecegım.Gerçekten moralımı bozan bır oyuncu.Sahada bulundugu surece hıcbır ozellıgını sergılememek dışında takımı yavaslatmak adına elınden gelenı yapıyor.Fatıh Terım'ın artık umudu kesıp başka oyuncu arayışlarına gırmelı .
Albert Riera: 5/10 - Nur topu gibi bir Hakan Balta'mız oldugunu soyleyebılırım.Dünya yansa umrunda olmaz o denli soğuk kanlı bır oyuncu.Ağır çekim feyk çalımlarını iyi kullanıyor fazla riske girip defansı geriyor.Umarım en yakın zaman da yerine uygun bir oyuncu alınır.
Selçuk İnan: 4/10 - Sahada yok gıbıydı.Drogba ve Sneıjder serbest vuruslarda yanına geldıgı zaman dıkkatı dagılıp konsantrasyonunu kaybedıyor en yakın zamanda ustunden atması lazım bu durumu.'' Sana guvenıyoruz KAPTAN ''
Wesley Sneıjder: 7/10 - Gerçekden formunu buldugu zaman neler yapabılecegını gosterdı.İlk yarıda sahada ayakda kalan tek kısı.Oyunu açıp geniş alanlara yayması bızım acımıza avantaj,aynı sekılde devam eder inşallah.
Didier Droba: 6/10 - Güçlü ve yapılı fiziği eskısı gıbı olmasada yine kendıne has oyun stılıyle fark yaratmaya devam edıyor.Daha ıyı olabılır bunun farkında kendısıne yakısan futbolu gösterecegınden kuşkum yok.
Burak Yılmaz: 4/10 - Topsuz alanlara koşmayı geçtim,topu ayağında bıle tutamadı.Aldıgı tum topları kaybettı.Bılıncsızce calım deneyıp boşta kı arkadaslarına yıne sac bas yoldurtdu.Kral boyle olunmaz..
Nordin Amrabat: 8/10 - Bu puana en çok Censer sevınecek.Fakat gerçekten hakettı bunu.Ramazan ayı olmasına rağmen sureklı calısıp kendı yetegını sunmaya calısdı.Hazırlık maçlarının en başarılı ısmı dıyebılırım.Yabancı olması ligde onu az izleyebiliriz anlamına gelmıyor yınede kımı keseceği merak konusu.
Engin Baytar: 7/10 - Onca eleştriden sonra dımdık ayakda kalmayı başardı.Bız ondan bu sekılde mucadele edıp armanın hakkını teslım etmesını beklıyoruz.Aferın psıkoo.
Emre Çolak: 4/10 - Oyuna gırdıkten sonra pek varlık gosteremedı ideal yerlı statusunde lıgı kaldırabılecek bır oyuncu.
Umut Bulut: 5/10 - Çalışkan bir insan,benım her zaman saygı duydugum kısılıgı ve oyun dısıplınınden asla vazgecmıyor bu yuzden bu takımda her zaman onun gıbı bırıne yer var.
Johan Elmander: 3/10 - Benden geçti artık mesajı vermiş bulunmakta.Sahada yoktu neredeyse sonradan oyuna gırmesıne ragmen topa vuracak mecalı kalmamıştı.Klubun kendısıne tesekkur edıp değerı dusmeden elden çıkarması gerekmektedir.

Mariani Aprilia : 10/10 - Eyyam yapma konusunda ülkemız hakemlerını geçtıgını belırtmekde fayda var.Murat Kosova'nın deyımıyle '' İtalyan şaşırmışsın '' tabiri bile çok hafif kalır.Çaldığı duduklerın hepsı bırbırınden çelışkılı tek dılegımız Muslera'ya gosterılen kartın rapora geçmemesı.


Başta belırtdıgım gıbı bu bir hazırlık karsılasması olsada cogunuzun benım gıbı maçtan sonra suratının asık olduğunu bılıyorum.Fakat unutmayın kı bu takım herseyın ustunden gelecek kapasıtede.Kımseye aldırış etmeden eksıklerı tamamlayıp en kısa zaman da kendı ozbenliğimizi bulmalıyız.Allah Fatih Terim ve yardımcılarını bızım başımızdan eksık etmesın.Napoli ile Şampıyonlar Liginde karşılaşmak dileği ile.. Dipnot:Orada aynı ülkenin hakemi malesef verilmiyor Sinyor Benitez.

Napoli-GALATASARAY MAÇ ÖNÜ



MAÇ ÖNÜ GENEL DEĞERLENDİRME

2013/2014 Futbol sezonu için ideal bir hazırlık kampı geçirdiğimizi düşünmekteyim.Diğer takımların aksine yükleme ve kondisyon sorunlarını şimdiden açmış vaziyetteyiz,buna kamp programı ve karşılaştığımız hazırlık maçlarında ki rakıplerde bir etken tabi.

Napoli bu hazırlık maçlarının belki de kendimizi görmemiz açısından en ideal karşılaşma olacak.Sıradan bir hazırlık maçından ziyade Fatih Terim ve oyuncularının sahada en az 32.hafta Sivasspor maçı kadar mücadele edeceği inancındayım.Eğer bir hedefiniz varsa bunu yapmanız gerekmektedir.

Diziliş;Oturmuş sistemin dışına çıkarak bugun farklı formasyonlarda oynayacağımızı dusunuyorum örneğin bir 4-4-1-1 yada 4-3-2-1 sistemlerini deniyebiliriz.Burada kilit nokta Sneıjder'ın konumu olacak.Muhtemel kadroyu yazıp üzerinde tekrar bir değerlendirme yapalım isterseniz..

Galatasaray SK:Muslera-Eboue-Gökhan-Danny-Riera-Engin-Selçuk-Melo-Hamit-Sneıjder-Drogba

Bu kadro dizilişi bize aslında hiç yabancı degıl.Ezeli rakıbımız Fenerbahce'nın Alex döneminde oynadığı ve hala devam ettirmekte olduğu sistemin ta kendisidir.Yalnız burada göze çarpan tek nokta orta saha oyuncularının ileride basıp topa hakim olması ve oyunu ileride oynamak istemesidir.Bek oyuncularının hücümlarda ve geri dönüşlerde sıkıntı yaşamaması adına ön liberonun diğer 3 orta saha oyuncusuna göre biraz daha geri kalıp onların açıklarını kapatmas gerekmektedir.Melo ve Sneıjder bu maçın kilit noktasıdır.Birisi ilerde komutayı alırken diğeri geride savunma yaparak bu görevi üstlenicek.Hocanın Engin ısrarını saygı ile karşılamak gerek ondan hala beklentileri var ve kendisini göstermesini istiyor,umarım arzulanan,istenilen o eski Engin'e kavuşuruz.Defans hattına gelirsek aslında pek gelemekte ıstemıyorum ama doğruları konusmamız gerekıyor.Chedjou iyi bir izlenim vermesede bu yıl ilk 11 vazgeçılmezlerı arasında olacaktır.partnerı muhtemelen bır yerlı olacağı için Semih kendı dalında tek aday.Ara toplarda ve kademeye girmede muhakak bır an evvel uyum surecını atlayıp eskı formlarına donmelerı sart.Riera için soylenebılecek pek fazla bırsey yok görev adamı ve iş disiplini ile çalışan bir insan ama bu '' Sol bek lazım beyler '' goygoyu yapmayacagımız anlamına gelmez,bu takımın hala bır sol bek ıhtıyacı var! Kısa kısa oyuncular hakkında düşüncelerimi söylemişken Hamit hakkında hala ne düşündüğümü bilmiyorum,Basketbolun teodosıcı olma yolunda emin adımlarla ilerliyor tek artısı finallerde takım sayesinde yaptığı hataları telafı etmesı.

Sonradan girecek oyuncular; İkinci yarı başlarında veya ortalarında farklı bir diziliş ile Amrabat hamlesi bekliyorum.Maç skoruna bağlı olarak da '' Sneıjder-Burak,Drogba-Burak,Hamit-Burak'' değişiklikleri olacaktır.Artık kompak bir sistem olduğu için taraftarlar da takımda neyin eksik gidip kimin oyuna gireceğini çözmüş vaziyette.Diğer değişiklik hakları hocanın takımda kendısını gostermesını ıstedığı oyunculara sans vermesıne bağlı bu noktada malesef yazabıleceğımız fazla birşey yok.

Rakip Napoli takımı bu sezon 20 takımla mucadele eden İtalya liginde 2'ci olup Şampıyonlar Ligine direkt katılma hakkı kazanmıştır.Kadrosunda bir çok tecrubeli oyuncu bulunmasına rağmen en büyük silahlarından biri olan Cavani'yi bana göre mantıklı bir şekilde satarak oradan gelen parayı düzgün ve sistemli bir şekilde harcamıştır.

Teknik direktörlüğe Benitez’i getiren, Liverpool’dan kaleci Pepe Reina, Real Madrid’den Gonzalo Higuain, Raul Albiol, Jose Maria Callejon ve PSV Eindhoven’dan Dries Mertens’i transfer eden Napoli yeni sezonda ilk kez taraftarının karşısına çıkacak. 60 bin kapasiteli San Paolo Stadı’nın bugün kapalı gişe olmasına kesin gözüyle bakılıyor.En az onlarda bizim gibi bu karşılaşmayı merakla bekliyor olacaklar.Emirates Cup öncesi bizleri keyifli bir mücadele bekliyor.Maç sonu değerlendirmesini umarım keyifle yazarım.


Hepinize mutlu seyirler..

28 Temmuz 2013 Pazar

ÇOK SEVDİK BE ABİ



Anlat Ağabeyimize onu nasıl özlediğimizi Orhan Amca…

Aslan Oğlum seni çok özledik…
Bizi kederler içinde bırakıp gittin. İnşallah mekanın cennettir, orada mutlusundur.
Seni çok seven anneannen ve büyükbaban seni yalnız bırakmazlar orada… Biliyorum sen anneannenin kınalı kuzusuydun. Seni yine kucağında yatırır başını okşar sevgiyle.

Galatasaray’ı soracak olursan oğlum, seneyi pek iyi tamamlamadı. Eksikliğini o da hissetmiş olacak ki, sönüktü bu sene.
Yeni statla birlikte tekrar şahlanacaktır eminim.

Annen çok üzülüyor, ağlıyor. Kolay değil gidişini kabullenmek. Sık sık ziyaret ediyoruz, edeceğiz. Yalnız bırakmayacağız seni.
Rahat uyu evladım. Hakkımız sana helal olsun.

Seni çok seven, hergün çok özleyen;

Baban Orhan DİKMEN.
19 Temmuz 2011

27 Temmuz 2013 Cumartesi

NO AL CALCIO MODERNO


Nasıl tribünler futbolun rengiyse, meşaleler de tribünlerin rengidir…

Çok uzun bir yazı olmayacak. Futbol severlerin, tribün severlerin şikayetçi olduğu bir konuyu dile
getireceğim. Malumunuz Türk futbolu eskisi kadar zevk vermiyor kimseye. Ya da kendi adıma konuşayım. Bana eskisi kadar zevk vermiyor. Birçok neden var bir tanesi de tribünler. Tribünler futbolun çok büyük bir parçasıdır. Futbolun rengidir tribünler. Futbolumuzla beraber taraftarlığımızda kötüye gidiyor maalesef. Eskiden statlar dolardı. Hani tıka basa dolmasada şimdiye göre çok daha iyiydi. Bayrak fazlaydı. Büyük büyük bayraklar dalgalanırdı tribünlerde. Bir heyecan vardı.

Bu anlattığım dönem aslında çokta uzak değil, yakın dönem ama son zamanlarda tribüne gelen e-bilet, yasaklar vs. tat, tuz bırakmadı kimsede. Kimse takımını desteklemeye gitmiyor. Boyunlarda atkılar yerine fotoğraf makineleri var. Herkes anı ölümsüzleştirme çabasında. Bırak anı ölümsüzleştirmeyi. Keyfine bak. Stadın havasını tenefüs et. Takımını destekle. Artık gol olduğu zaman havaya yumruklar değilde fotoğraf makineleri kalkıyor. Artık tribünlerde golden sonra yanında hiç tanımadığın birine sarılıp gol sevincini paylaşmanın tadını, o mutluluğun ne demek olduğunu bilmeyenler var. Çünkü gollerden sonra eller hemen telefona gidiyor. Niçin? Twitter’da “Gol" tweet’i paylaşacak. Var mı bundan daha önemlisi artık? Peki meşale yok, bayrak yok, bari tezahürat? O da yok maalesef. Küfür kâfir sadece.

Birde meşale vardır. Bana göre tribünlerin değişmezidir. Ülkemize 90’lı yılların başlarında geldi ama çok uzun sürmedi maalesef tribünlerde ki ömrü. Meşale tribünlerin eğlencesidir rengidir.Nasıl tribünler futbolun rengiyse, meşaleler de tribünlerin rengidir. Maçlarda stadyumların o büyüleyici atmosferinin temel sebebiydi meşaleler. Gollerden sonra bir anda yandı mı mutluluklar katlanırdı. Taraftarlar daha çok ateşlenir, daha fazla destek verirlerdi. Rakip takım sahaya çıkarken yakılan meşale bir korku salardı. Ama ne yazıkki ülkemizde meşale yasak. Tehlikeli madde olarak algılanıyor.

Artık meşaleler yasak. E-Bilet saçmalığı başladı. Statlarda bayrak gördüğümüz yok. Çoğu kişi maçı evinden takip edip tweet atmayı tercih ediyor. Maça gelenlerinde yarısı telefona gömülüyor maalesef. Bu söylediklerimi bizzat yaşadığım için söylüyorum. Artık tribünlerde de futbolda olduğu gibi eski heyecan yok maalesef… En yakın zamanda meşale yasağının kalkmasını, e-bilet saçmalığının bitmesini temenni ediyorum. Eski tribünleri özlüyorum…

Reklam Kokan Hareketler Bunlar;


Ramazan ayının huşu ve şefaatini yaşadığım bugünler de malesef samimi olmayan görüntüler ortaya çıkıyor.Hepiniz gibi bu durum benide rahatsız etsede artık bu tür hareketlere alışmış vaziyetteyiz.Yıllardır sezon başı verilen o dostluk görüntüleri ligin başlamasıyla tekrar yerini kin ve nefrete bırakacaktır.Gelelim ağzımda ki baklaya.. Evet taş atıyorum,umarım birilerinin kafasına çarparda artık bu durum beyinlerine dank eder.Bugun verilmiş olan GFB İftar davetiyesi bu skandalın ta kendisidir.2'ye ayırdığımız zaman bir çok sonuc cıkıyor.

Birincisi bu davetiye tribün grubundan verilmiş olup tüm renkleri barındırıyor.Buraya kadar herşey normal değil mi ? Değil işte amına koyım,değil.. Davetiyenın verıldıgı ortama koca koca pankartlarla sarı-lacivert yazını yazarsın reklamını yapıştırırsın eywallah fakat üstünde sarı renk tonu olduğu için lacivert bardak tutmayan insanları o koltuklara nasıl oturtabilirsin.Verilen subliminal mesaja bakarmısınız ne kadar samimi masanın ustunede '' Bir gün herkes Fenerbahçe'li olacak '' yazsaydınız da misyonu tamamlasaydınız.Oraya giden abilerim ve kardeşlerime laf söylemek benim haddim değil ama bu insanların artık iyi niyetlerini suistimal etmelerine katlanamıyorum.Çok uzağa gitmeyelim ligin başlamasınıda geçtim.Evinde ilk hazırlık maçın,transferleri göreceksin,forma lansmanı var,özlediğin aşık olduğun arman o gun sahaya çıkacak senın maça giriş tezahuratın '' Ananın Amı bılmembılmemne '' 1 hafta sonra dostluk mesajları ıcın iftar davetıyesi verıyorsun.Ya benim algılama kapasitem kısıtlı ben art niyet arıyorum ya da bu insanlar bizimle dalga geçiyor.İkinci konu çok kısa fazla vaktinizi almayacağım;

Bağımsızlığını ilan etmemiş tribün gruplarını lütfen kaale alıp kendinizi küçük düşürmeyin,bulaştıkları pisliği başkalarına dokundurarak yayacağını sanan bu insanlar şu mubarek gunü fırsat bilip yine medyaya şirin gözükmeye çalışmıştır.Ne kadar başarılı olduklarını ileri ki zamanlarda göreceğiz fakat hiçbir zaman unutulmasın ki ; Hepiniz Aynı Pisliğin Lacivertisiniz 

26 Temmuz 2013 Cuma

Bugün Günlerden BVB



3 yıl önce temeli atılan bir ekol bugun belki de tarıhe yeni bir kupa kazandıracak.Şunu kabul etmeliyiz ki Bayern şuan dünyanın hegemonya yaratıcak tek takımı.Fakat bu yenilmez ünvanını onlara katiyen vermez.Kupa maçı ve rakıp BvB,en az bizler kadar istekli ve arzulu oynayacaklardır.Guardiola yönetiminde ilk ciddi sınavlarını kupa ile taçlandırmalarına izin vermek kötü sonuçlara yol açabılır.Klopp oyun felsefesınden taviz vermeyerek yine baskılı ve topu dar alanda tutmak ısteyecektır.Geniş alanlara yayıldığı zaman Bayern'ın sonuca gıdebılecek ayakları oldukça fazla.. Kılıt nokta burası bence ; Kanatlar bu maçın seyrini değiştirebilir.Götze'nın oynayacağını dusunmuyorum eğer Guardiola'yı az çok tanıyorsam en kotu ıkıncı yarının sonlarına doğru oyuna sokar tabı ılk18 de olursa.Kanatlar demiştik,Pisczcek ve Schmelzer eğer günlerinde olup doğru zamanda doğru yerde olursa maçın gidişatı 180 derece değişebilir.Şampıyonlar Lıgı fınalınde tecrube eksıklıgınden oluşan bir mağlubiyet aslında sadece kupa kaybettirdi fakat çok şey kattı bu takıma.Lewo umarım yaz ayında yaşadığı kısa süreli duygusallığı üzerinden atmışdır bu maçta yıne en buyuk silahımız Reus ve o olacak.. Saatler 21:30 gösterdiğinde siyah t shırt de sizlerin yanında olacak.Bu arada Dante çok konuşur dirsek atar,konuşur muhattap olmak yok!

Netice ne olursa olsun,siz bizim gönlümüzde hep kazandınız hep şampıyonsunuz.Allah yardımcınız olsun..

Siyah T shirt


Birçoğunuzun belkide en merak ettiği noktalardan biride benimle özdeşleşen siyah t shirt totemi.. Totem inanç meselesi olmadığı için şunu rahatlıkla belirteyim,totem diye bişey var arkadaşlar siz onu görmesenizde o var,o hep orada.. Totem;bir insan grubunun ya da tek başına bireyin mistik ve büyüsel duygularla bağlı bulunduğu hayvan,bitki,doğa olayı ya da cansız nesnedir.Totemin bir parçası amulet olarak taşınır.Gerçekleşmeyecek olaylarda veya o an hissiyatınıza uygun olarak bu olayı gerçekleştirebilirsiniz.


Galatasaray maçlarında üstümde asla forma bulundurmam formadan zıyade üstumde sarı-kırmızı renklerı bulunduran renk tonları olmaz.Uğursuzluk biraz şirk koşmak gibi olsada bu inancı taşıyorum.Totem odaklanarak yapılan bı duyguyudur kendinizi ona verip tam konsantre olmanız şartdır.Bu t shirt'u yaklasık 6 yıldır kullanıyorum iyi ve kötü o kadar anımız geçtiki insanın birşey olacak diye gerçekten yüreği hopluyor,bilir misin resimde gördüğünden daha güzeldir biz ne rakılar içtik onunla,bana mısın demedi soframızı görsen sende kıskanırdın elbet.. en zor günlerimde yanımda olan anlık tebessümlere yol açan konuların baş aktörüdür o.. yalnız arası olan sadece ben değilim bir de Pet shop var.Kıskanılacak bir uyumları var birbirlerini hiç üzmediler tabi benide.. Ne zaman ortak bir paydada buluşsalar benim için istediğim sonucu elde edebılıyorum.İnsanların da artık yavaş yavaş bu duruma alışıp hayatlarında gerçekleşmesini istediği birşeyi bu yoldan istedikleri olmuyor değil.Aslında totemın sırrı bu değil,bu sadece kolaya kaçmaktır.Hepımızın hayatında elbet bir totem var fakat bunu keşfetmek bazen zaman alıyor,sakın onu bulduğunuzda kaybetmeyın kımbılır belki sizin ki etden kemikden yapılmış bir canlı olabilir.Evet Leydizincentınmın o çok merak edilen totemin sırrı budur sözü artık onlara bırakalım ne dersınız ?



Karpatların Maradonası: Gheorghe Hagi Röportajı



Ülkemize gelmiş açık ara en iyi 2-3 futbolcudan biri, belki de birdi Gheorghe Hagi. Bugünlerde Alex'i uğurlurken Türk Futbolu, arkasında müthiş bir istatistiği de hatıra bıraktı Brezilyalı. Hagi belki Alex kadar bireysel rakamlarda çok gözükmedi ama iş kupa kazanmaya gelince Türkiye'ye gelen her büyük yıldızı, ülke sınırları içerisinde geride bıraktı. Trt Spor'da yaptığımız Baygol programında da unutamadığı gollerini, maçları, anları paylaştı bizlerle. İşte Gheorghe Hagi'nin kısa bir süreye sığdırmaya çalıştığımız kariyeri...

Öncelikle hoş geldin demek istiyoruz sevgili Hagi. Sorularımıza geçmeden ilk sözlerini, düşüncelerini alabilir miyiz.
HAGI: Bu ülkede çok güzel anılarım geçti, tekrardan o günleri hatırlatmanız ve bunları Türk halkının karşısına getirmeniz, eski anıları canlandırmanız gerçekten çok güzel.

Bu soru söz konusu sen olunca biraz komik olacak ama en unutamadığın golü sormak istiyoruz. 
HAGI: Tabii ki çok gol var. İlk işim gol olmamasına rağmen birçok kez bu sevinci yaşadım. Çoğu da ceza sahası dışındandı. Genç takımdan attığım gollerin tarzı aynıydı. 17 yaşımda A takım formasını giymeye başladım. Romanya 1.liginde ilk attığım golle o dönemin en iyi kalecisini avlamıştım. Yine ceza sahası dışından vurmuştum. Steau Bükreş ile Avrupa Süper Kupası'nda Dinamo Kiev’i 1-0 yendiğimiz maçta attığım frikik golünü de unutamam. Real Madrid ve Barcelona’da orta sahadan gol attım. Dünyada çok az sayıda futbolcu böyle 2 gol atmıştır. İtalya’da oynarken Fiorentina’ya çok güzel bir gol attım. Galatasaray’da zaten herkesin bildiği gibi birçok güzel gole imza attım. Tek bir golü öne çıkarmak zor ama Athletic Bilbao’ya çok güzel bir gol attım. Monaco’ya attığım gol çok güzeldi. Rapid Wien’e attığım golünde ayrı bir yeri var. Ligde attığım çok güzel goller var. Mesela Bursaspor’a, Ankaragücü’ne, Karabük’e attığım golleri söyleyebilirim. Taraftarın önündeki ilk golümü Ali Sami Yen’de Trabzon’a attığım frikik golünü unutamam. Bir de kaderin cilvesi olsa gerek son maçımda son golümü de Trabzon’a atmıştım. Oradan milli takıma geçersek Romanya formasıyla da çok güzel goller attım. Mesela Kolombiya’ya Dünya Kupası’nda attığım gol var. Kalede Cordoba vardı. Bir de Türkiye’ye güzel golüm var. Şimdi hatırladım. 1984’te 3-0 kazandığımız maçta atmıştım. Trabzon’a attığım frikik golünün aynısıydı.

Yine cevap vermenin zor olacağı bir soru. Tüm bu gollerini düşündüğünde sana göre en estetik golün hangisidir?
HAGI: Cevap vermek gerçekten zor…Vurduğum açıyı, zorluğunu, Dünya Kupası olmasını düşünürsek Kolombiya’yı söyleyebilirim. Mesela Rapid Wien’e attığım golde kalitemi ortaya çıkarıyor. Dripling, denge, teknik, his tüm bunları içerisinde barındırıyordu. Komple kalitemi ortaya çıkartan bir goldü. Yine aynı şekilde Monaco’ya attığım gol, vuruş açısı düşünüldüğünde zor bir yerdi. Güzel bir şut çıkarmıştım. Zaten kariyerimde attığım 300 küsur golün %70’i ceza sahası dışındandı. Frikikten de birçok gol attım. Orada da vuruş tekniğim ön plana çıkıyordu. Türkiye’ye attığım frikik golünü söyleyebilirim burada da. Meksika 86 elemeleriydi.
Peki en kritik golün olarak hangisini görüyorsun?
HAGI: İstanbulspor maçında son dakikada attığım penaltı golü öne çıkar. Yine bir başka penaltı. Leeds’te attığım. İstanbulspor’a attığım golle şampiyon olmuştuk. Leeds’e attığım golle de finale kalmıştık.

Biraz önce bahsetmiştin, İstanbulspor maçındaki kritik penaltı golünden ama aynı karşılaşmada çok güzel bir golün daha vardı.
HAGI: O da inanılmaz bir goldü. Hissettiğim anda topa vuruyordum. Hep öyle yaptım. Şut atmaktan korkmayacaksın, kendine güveneceksin.

İlk sezonunda şampiyonluğu yaşamak çok güzel bir duyguydu herhalde.
HAGI: Tabii ki çok güzeldi. Zaten o ilk seneden sonra çok güzel bir dönem başladı. 4 sene çok güzel bir kadro yakaladık.

Bir sene sonra Beşiktaş’a çaprazdan attığın müthiş frikik golüne götürelim seni şimdi de.
HAGI: Hatırlıyorum. Beşiktaş’ın başında Toshack vardı. Evet çaprazdan güzeldi. Fenerbahçe’ye de gol attım frikikten (tebessümle söylüyor). Çok önemli goller attım. Bunun yanında çok asistte yaptım. Benim dönemimde Galatasaray’ın santraforları 30’un üstünde gol atıyordu. Benim özelliğim buydu zaten. Bir 10 numaranın öncelikli görevi bu. Gol pası. Bunun yanında da gol atmak.

O dönem aklında kalan kimsenin kolay hatırlamadığı güzel bir golün var mı?
HAGI: Çok güzel bir golümü de Samsun’a Kupa maçında atmıştım. Yedektim. Penaltı kaçırmıştık. Durum 0-0’dı. Göksel penaltı kaçırdık diye seviniyordu. Kendisine niye seviniyorsun, ben geliyorum dedim, şimdi gireceğim ve sana gol atacağım dedim. Şimdi hatırladım Popescu kaçırmıştı penaltıyı. Oyuna girdim, daha ilk pozisyonda topu çekip vurdum ve gol oldu. Olayın şahidi de Fatih Akyel’dir. Maçtan sonra Göksel inanılmaz bir şey deyip duruyordu. Dedim taktiği veren Fatih Terim git ona söyle (Gülüyor). Şaka bir yana gerçekten komik olaydı.

Athletic Bilbao’ya son dakikada attığın golü de açalım biraz. 
HAGI: O maçta Tugay’la birlikte ikimiz topu kapmak için hamlede bulunmuştuk. Ben aldım, devamında vurdum ve gol oldu. Kaleci için sürpriz olmuştu, beklemiyordu. Herkes maçın berabere biteceğini düşünüyordu. 90.dakikada topu kapmam ve ardından şutu çekip, golü atmam çok güzel oldu.

Altay’a attığın muhteşem golü de pas geçmemek lazım bu arada. Topun kaleye gidişi inanılmazdı.
HAGI: 17 yaşımda attığım ilk golde buna benzerdi. Mesela sağ taraftan vurduğumda top, sola yatarak gidiyordu. Yukarı çıkıp birden iniyordu. Aşağı doğru Falso olarak sayılabilir.Benim özelliklerimden biriydi bu.

Derbilerde atılan gollerin önemi daha fazla oluyor herhalde. Mesela TSYD Kupası’nda Fenerbahçe’ye çok güzel bir frikik golü atmıştın.
HAGI: Gol tabii ki bir futbolcunun en büyük sevincidir. O yüzden herkes gol attığında kendinden geçiyor. Bir defa daha söyleyeyim, golcü değildim. Çok iyi bir pasördüm. Ama şanslıyım ki attığım gollerimin çoğu ceza sahası dışından ve güzel gollerdi. Tabii ki derbi maçlarda, Fenerbahçe’ye, Beşiktaş’a, Trabzonspor’a birçok gol attım. Bunlar daha güzel. Kafayla golüm çok az mesela. Çünkü ceza sahası içine çok nadir giriyordum.
Şimdi de Uefa serüvenine götürelim seni sevgili Hagi. Leeds United maçındaki asistini ve golünü soracağız ama daha önce merak ettiğimiz, müthiş bir tecrübeye sahip olarak maç öncesi, o gergin ortamda takım arkadaşlarına uyarılarda bulundun mu? Neler söyledin? Çünkü Galatasaray o gün sahada çok rahattı.
HAGI: Takım olarak çok güzel hazırlanmıştık o maça. Fatih Terim çok iyi hazırlamıştı bizi. Sadece maça konsantre olmamızı, saha dışı olayları kafamıza takmamamızı söyledi. Bizde sadece saha içine odaklandık. Kafamızda sadece turu geçmek vardı. Maça onlardan daha hazırdık. İstedikleri oyunu sahaya yansıtmalarına izin vermedik. Ancak istediğimiz skoru aldıktan sonra daha iyi oynadılar bizden. Genelde ise kontrol bizdeydi.

O maçtaki asistin de güzeldi. (Biz de takılıyoruz büyük ustaya)
HAGI: Hakan’ın hareketlerini pas geçmeyelim (gülerek). Kağıt üzerinde çizmek lazım Hakan’ın gidişini. Öncesindeki çalımım güzeldi, iyi hissetmiştim. Sonrasında zamanlama ve pas. Asist normal ama öncesinde yaptığım çalım işin güzel tarafıydı.

Devamında da o gergin ortamda çok kritik bir penaltıyı, rahat bir şekilde gole çevirmiştin.
HAGI: İyi konsantre oldum, daha önce topu nereye vuracağımı hesapladım, cesaretli bir şekilde topa gittim ve attım golü.

O dönem müthiş gollerinden birini de Borussia Dortmund’a atmıştın.
HAGI: Zaten o maça başladığımızda tribündeki Türk taraftarımız nedeniyle 1-0 öndeydik. Seyircimiz onlardan daha fazlaydı. Bizde çok iyi bir maç çıkardık. Bu kadar iyi oynayacağımızı beklemiyorlardı. Gafil avladık. Daha farklı bir skorla kazanabilirdik. O maçtaki sakin görüntümüzü görünce Uefa Kupası’nı kazanabileceğimize daha çok inandım.

Zaten finale kadar da hiç mağlup olmadan geldiniz.
HAGI: Doğru hiç yenilmedik ama Dortmund maçı bize Uefa Kupasını kazanabileceğimizi gösterdi. İnancımızı arttırdı. Futbolda bazı zamanlar vardır ki güveninizi arttırır. O yüzden Dortmund maçları çok önemliydi bizim için.

Ve gelelim finale. Türk futbolunun en önemli günlerinden birinde rakip Arsenal ve maç sonunda büyük sevinç. Kopenhag’da ki o gün için neler söylemek istersin.
HAGI: Arsenal çok iyi ve tehlikeli bir takımdı. Duran toplarda çok iyiydiler. Hava toplarında etkililerdi. Yetenekli, hızlı, kaliteli isimlere sahiptiler. Tabii onlarda bize saygı duyuyorlardı ama bizim finali kazanabileceğimizi düşünmüyorlardı. Arsenal'e, bir eksik olmamıza rağmen ne kadar güçlü olduğumuzu gösterdik. Ne kadar iyi bir takıma olduğumuzu şöyle düşünün, o kadro milli takıma 13 futbolcu verdi. Demek ki çok güçlüymüşüz. Onlarda ne kadar iyi olduğumuzu gördüler.

Peki gördüğün kırmızı kart için neler söylersin.
HAGI: Doğru olmadı tabii ki. Hakem o maçta bize farklı yaklaştı. Arsenal’in kazanmasını istedi bence. Ama sonunda iyi olan kazandı.

Yanlış hatırlamıyorsak o maçta Patrick Vieira’ya da inanılmaz bir çalımın vardı.
HAGI: Hem Bergkamp’a hem de Vieira’ya yaptım. Sonra Roberto Carlos’a da yaptım zaten. Onlar benim klasik çalımlarımdı. Bizden bir şeyler öğrensinler diye yaptım (gülerek). Doğu Avrupa’dan da yetenekli futbolcular çıkıyor sadece batıdan değil. 

Galatasaray formasıyla son maçını da Trabzon’a karşı oynadın ve güzel bir golle veda ettin sarı kırmızılı taraftara. O gün için neler söylemek istersin.
HAGI: Tabii ki yine bana has bir gol. Güzel bir vedalaşma. Daha da oynayabilirdim ama dedim ki “yeter”. Daha oynayacak gücüm vardı ama zirvede bırakmak istedim açıkçası. Zor anları yaşamak istemedim.
İspanya yıllarına dönersek Barcelona ve Real Madrid’te öne çıkartacağın gollerin var mı?
HAGI: Hepsini söyleyebilirim. Aynı tarz goller zaten ( hafif gülerek)
Barcelona formasıyla attığım bir gol var mesela tarihe geçti, taraftarın yaptığı oylamayla birinci sırada seçildi. Celta Vigo maçıydı. Santra yapıldıktan sonra direkt kaleye vurdum, biraz da sis vardı ve gol oldu. Real Madrid’teyken de Osasuna’ya yine orta sahadan gol attım. Dünyada 2 farklı büyük kulüpte orta sahadan gol atan futbolcu yoktur. 

Peki hep gollerinden bahsettik ama senin de söylediğin gibi sevgili Hagi asistlerin daha önemliydi. Sende yeri ayrı olan böyle bir gol pasın var mı?
HAGI: Çok asistim var. Araya bıraktığım, yandan ortaladığım çok var. Asistlerimi santraforlara soracaksınız, 9 numaralara. Hakan Şükür gibi.

Bizim aklımızda kalan çok güzel asistlerin var ama. Mesela Milan maçında Hasan Şaş’a yaptığın gibi.
HAGI: Milan maçında serbest vuruşu çok çabuk kullanmıştım. Geometri hocası değilim ama hesaplamaları çok iyi yaparım (gülerek). Her şey hesaplamadan geçer. Topun uzaklığını, zamanlamayı çok iyi yapmanız lazım. Aynı Geometri gibi. Ama yine de en unutamadığım asist için Leeds United maçında Hakan Şükür’e verdiğim pası söylerim.

Kariyerinde sevindiğin maç fazla olduğundan tersini daha çok merak ediyoruz. Seni en çok üzen maçı merak ediyoruz.
HAGI: Galatasaray'da oynarken Sparta Prag'a 3-0 mağlup olduğumuz maçı söyleyebilirim.

Peki saha içerisinde yıkıldığın bir an oldu mu?
HAGI: Galatasaray’da ki son sezonumda şampiyonluğu kaybettiğimiz Ankaragücü maçını söyleyebilirim. 2-1 mağlup olmuştuk.

Bu soruya herkes Hagi cevabını veriyor. O yüzden sen ne cevap vereceksin çok merak ediyoruz. Gördüğün en yetenekli futbolcu kim?
HAGI:Tartışmasız Maradona. Benim gördüğüm en inanılmaz futbolcuydu. Çok süratli, top tekniği çok yüksek, tek kelimeyle inanılmazdı.

Savunma oyuncularının sürekli belası oldun. Peki senin başına bela olan biri var mıydı? Seni en çok zorlayan savunma oyuncusu kimdi? 
HAGI: Paolo Maldini.

Her genç futbolcunun bu işe başlarken bir idolü vardır. Seninki kimdi?
HAGI: Tabii ki Johan Cruyff

Çok keyif aldığımız bu röportajımızın sonuna geldik sevgili Gheorghe Hagi. Son olarak neler söylemek istersin.
HAGI: Tüm bu eski anılara, geçmiş yıllara gitmek çok güzeldi. Benim için çok kolay çünkü anlatacak çok şeyim var. Zaferler olduğunda anlatmak çok daha kolay oluyor.(Gülerek)


ultras / Movement

Kimilerine göre bizler sporu şiddete yöneltmeye çalısan serseri,kimisine göre çapulcu parçası olsak da daima renkler ve arma ıcın hayatımızı koyarız ortaya.Dünya da tüm ultras grupları modern futbola karşı olsada günümüz futbolunda bu ne yazik ki bu durum yerini kaybediyor ve yerini tiyatro seyircilerine bırakıyor.bu tiyatroya ise bizler sadece seyirci kalıyoruz.. Türkiye'de aslında işler biraz farklı ilerliyor,bağımsızlığını ilan etmemiş tribün gruplarının kendi aralarında oluşturdukları koalisyon ile kendilerini hükümdar sanması buna bir etkendir.Tek bir amaç için uğraşıp reklam peşinde koşan,etkiket olup medyaya malzeme veren kuruluşlar ne yazık kı endustrıyel futbolun esiri olmuştur.Meşale yakmanın ''C4'' veya kımyasal madde den farkı olmadığını düşünen bu zihniyet ile nasıl başa çıkılır henüz kimse bir fikir edinmesede özgürlüğümüzü kısıtlamalarına asla izin vermeyeceğiz.. Önce deplasman yasağı şimdi ise pankart.Ya stadın dışında yakılan meşaleye verilen ceza? Spor da şiddetin yeri hiçbir zaman azalmaz sadece düşer,yıllarca rekabet uğruna birbirlerinin taraftarını ganyana getirip rant sağlayan insanlar bugün sağduyuya davet etmesin,o tren geçeli çok oldu evlat! Yeri gelip ailelerinden fedakarlık edip ömrünü adayan o insanlar olarak artık bu numaraları yemiyoruz.Bizim için futbol maçları ‘3’ devredir.Başlangıç düdügü,bitiş düdügü,ve çıkış… Yapdığımız yada gösterdiğimız davranısın başkalarının gözünde etik yada toplumsal değerlere zarar verıcek sekılde olması hıcbırmızın umrunda degıl,umrumuzda olan tek bişey var o da tutkulu olduğumuz armaya en ufak zarar dahi gelmemesi.Loca taraftarlarının bu duyguyu anlamasını beklemiyorum,öyle bir beklenti içinde de olmadım.Beklediğimiz tek şey saygı.. Yazılıp çizelecek çok şey var,ileri ki bloglarda daha derinlerden girip anlatmaya devam edeceğim. 

Ben basit bir 'iyi futbol dilencisiyim'. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum:
"Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!"

3.cu devre görüşmek dileğiyle..










Sevgi Eylem Gerektirir!

Yapılan tüm müdahelere rağmen doktorlar tarafından öleceği kesinleşen bir taraftarın son istegi Feyenoord Futbolcuları ile tanışmak.Feyenoord'dun ilk antremanına gidiyor ve futbolcular ile tanışıyor,sonra o muhteşem an gelyior ve yaklasik 6 Bin Feyenoord taraftari onu son yolculuğuna böyle uğurluyor.. (Video dan 3 gün sonra hayatını kaybediyor) Söylenebilecek o kadar şey var ki ama yinede kader diyip boyun büküyoruz.Futbol asla sadece futboldan ibaret değildir,Futbol aslında bir hayattır.Nefes alır, yaşar, üzülür,sevinirken de tribüne koşar..




BVB'yi başarıya götüren Türk ekiplerinin de uygulayabilecegi ayrıntılar..

BVB son 2 senede Almanyada 3 büyük kupa kazanmış ve bu yılda Avrupada fırtına gibi esen bir takım olmuş durumda bunun yanında Avrupanın en zengin kulüpleri sıralamasındada hızla yükselerek 11. sıraya kadarda çıktı. Borussia Dortmund'un 2005 yılında yaşanan iflasdan bugünlere gelme süreci son dönemlerde basında sıkca yer aldığı için herkesin az çok bu konuda bilgisi var.
Günümüz futbolunda bazı takımlar kötü günler geçirirken Arap yada Rus sermayeleri ile birden dünya devleri arasında kendisine yer buluyor fakat Dortmund'un zirve yürüyüşünde izlediği yol bu olmadı.. BVB bugünlerine birlik, beraberlik ve belkide en önemlisi olan taraftarına verdiği değerle geldi. Kolay olanı değil doğru olanı yaptı.
Günümüz şartları her yönüyle taraftarı müşterileştirme çabasında olsada BVB bu yola başvurmayarak dünyaya ders verdide denebilir..
Konuyu ülke futbolumuza getirirsek acaba bizim bu yolu denememiz çok mu zor?
600.000 nüfuslu bir şehrin takımı olan BVB bunları başarırken taraftar sayısı milyonlarca olan kulüplerimiz bu avantajını, bu büyüklüğünü neden kullanmaz?
Bize göre yapılması zor olmayan bir kaç örneği yazalım:

A.Stadyum:
Birçok takımımız modern ve büyük kapasiteli stadyumlarda maçlarını yapıyor bazılarıda şuan yapım aşamasında.. Fakat bizde şöyle bir anlayış yerleşti 'Stadımız güzelse, stadyumda maçı izleyecek adamlarda 'Güzel' (paralı) olsun'.. Modern stadyumlarda eskiye göre daha pahalı bilet satmak yanlış Bir şey değil.. Fakat o stadyuma gelir düzeyi düşük halkın girmesini engellemek büyük yanlış. En azından bir tribunü o kesime ayırmak takıma hiçbir zarar vermeyeceği gibi birçok artıda getirecektir.. O tribunün modern olmasıda gerekmiyor cünkü oraya gelecek kişi kendisini müşteri olarak değil taraftar olarak gören en iyi gündede en kötü gündede orada olacak insanlar..
BVB tüm baskılara rağmen Süd tribunünü koltuklandırmıyor cünkü bu bir taraftar kültürü ve buranın biletlerini 17 euro gibi uygun bir fiyat ile satılıyor.. Süd'ün dünyaya yaydığı Nam 'ı anlatmaya gerek yok..

B.Kombine Bilet fiyatları:
En çok şampiyon olmuş 3 takımımızın en ucuz kombine bilet ortalaması: 600 TL
BVB'nin en ucuz kombine bilet fiyatı ise: 170 euro
kur hesaplansa bile BVB daha ucuz orası ayrı ama şöyle düşünürsek asıl uçurum daha net belli olacak. İstanbulda bir fast-food'a çalışan bir işçi ortalama 800 lira maaş alırken Dortmund'da bu rakam 900 euro civarında yani İstanbuldaki işçi hemen hemen bir maaşı ile kombine alırken Dortmunddaki maaşının 5de1ni ayırarak kombine alabiliyor.. (tabi kombine sırası gelirse)
Aynı şey bilet fiyatlarındada geçerli 40 45 lira olan Türk takım biletleri Dortmundda 17 eurodan başlıyor.
İşte kulübün iyi gününde böyle kendisini sömürmediğini gören taraftarlarda kötü günde elini taşın altına sokmaktan çekinmiyor..

C.Takımı halktan koparmamak:
Bir çok taraftar oyuncularını maçtan maça görüyor ülkemizde buda tabiki yukarıda belirttiğimiz yüksek fiyatları ödeyerek yapılıyor. Takımlar kendilerini dış dünyaya kapamış durumda bırakın sokakları caddeleri artık medyaya bile konuşan futbolcu sayısı cok az, yönetimlerinin yasakları ile taraftarınların takımlarından bilgi alması onlarla kucaklaşması iyice zor hale geldi.
BVB ise farklı bir yol izliyor. Belirli aralıklarla antremanlar halka acık yapılıyor bu günlerde oyuncular 20 25 dakika antreman yaptıktan sonra saatlerce taraftarla sohbet ediyor resim çektirip imza dağıtıyor. Şampiyonluk kutlaması forma tanıtımı gibi organizasyonlar herzaman ücretsiz ve halka acık alanlarda yapılıyor. Futbolcuların katıldığı aile günleri düzenleniyor.
Bir düşünelim hangisinin yaptığı doğru: Sponsorlar, yöneticiler, siyasiler takımlara çıkar için halk ise gönülden bağlıdır ve bir takım asıl gücünü herzaman halktan alır. Tökezleyip düştüğünde onu kaldıracak tek şey taraftarıdır. Buyüzden takımı halktan uzaklaştırmak yerine halkla bütünleştirmek herzaman yarar getirecektir.
D.Çocuklar ile iletişim:
Hatam varsa özür dilerim fakat listelerde göremedim takımlarımız çocuklar ve öğrenciler için özel indirimler yapmıyor..
BVB'de durum ise tam tersi ücretli her organizasyonda küçük yaştaki taraftarlar için indirimler uygulanıyor. Okullara sık sık ziyaret yapılıyor. BVB maskotu Emmanın kurucusu olduğu BVB çocuk kulübünde organizasyonlar düzenleniyor.
Bunun takımların geleceği için ne faydası var diyenler olacaktır.. İnsanlar bir futbol takımına küçük yaşlarda bağlanır ve o bağ birdaha hiç kopmaz.. Buyüzden çocuklarla iletişim yarınları kazanmaktır..

E.Taraftarlar ile iletişim:
Belkide sadece Türkiye'de gördüğümüz bir olay var.. Taraftar grupları şirket gibi bir durumda. Resmi sitelerinde basın açıklamaları yapıyorlar, medyaya demeçler veriyorlar.. Acaba Tribun kültürüne tamamen zıt olan bu hareketlere neden başvuruyor taraftar gruplarımız? Kulüplerinden muattap bulamadıkları için olabilir mi? Bilet, deplasman, güvenlik sorunlarını kulüpleri ile konuşamadıkları konuşsalarda bir yaptırım görmedikleri için seslerini bu yolla duyuruyor olabilirler mi?
BVB'deki durumu bir örnek ile anlatalım, twitter hesabımıza bir çok BVB ürünlerini nereden bulabiliriz seklinde sorular geliyordu. Birgün Almanca olarak örnek bir mail hazırlayıp blogdan duyurduk ve takipcilerimiz BVB'ye bu sıkıntılarını mail atmaya başladı. BVB istisnasız her maile cevap gönderip zaman istedi. 2 gün sonrada bizim mailimize dönüş yaparak konu ile ilgilendiklerini ve bu konuya en kısa zamanda çözüm getireceklerini yazdılar. Bugün forma sponsorunun Türkiyedeki mağazalarında BVB lisanslı ürünleri satılıyor. (Forma fiyatı Türkiyedeki fiyatların biraz üstünde olması sebebi ile henüz satışda değil bu konuda çalışmalar sürüyor)
Türkiyeden gelen bir maile bile ilgi gösterip çözüm bulan takımın kendi taraftarı için yaptıklarını tahmin edersiniz..

F.Engelli vatandaşlara saygı:
Busorun ülkemizde sadece stadyumlarla sınırlı değil ama neden stadyumlarda başlamasın? Altta yazacağım örnekler kulüplerimizin uygulayamayacağı şeyler değil.
Biletlerde BVB yönetimi söyle bir uygulama yapıyor. Engelli bir taraftar maça ücretsiz girerken yanındaki refakatçisi yarı fiyattan bilet alıyor.
Turnikeler, bloglardaki geçiş bölgeleri, özel tribun alanları ile herşey hazır durumda.
Birde Dortmund'da görme engelli vatandaşlara özel bir uygulama var. Bu kişilere maç öncesi kulaklık dağıtılıyor ve bu işin eğitimini almış 2 profosyonel radyocu maçı stadyumda onlar için anlatıyor..


Bugün 600.000 nufuslü BVB, 80.500 ortalamaya oynuyor, 50.000 kombine satıyor, 40.000 kişi kombine sırası bekliyor, her deplasmana binlerce kişi gidiyor ise taraftarı milyonlarca olan kulüplerimizde bunu başarabilir. Yeterki endüstriyel futbolun kölesi olmayıp taraftarı müşteri olarak görmekten vazgeçsinler.. Onlara hak ettikleri değeri versinler..


Kaynak:
 http://bvb09tr.blogspot.de/

Fenerbahçe-PSV (Canlı Anektod)



Bu Ramazan birisi bana en aç kaldığın gün orucu Saraçoğlun da açıcaksın dese gülerdim heralde.Hayatımızda değer verdiğimiz bazı insanlar,ah o insanlar.. hep bunlar o yüzden geliyor başımıza.Günler öncesinden Eren'in maç bileti vızıltılarını duyuyordum,maçtan 2 gün öncede bana biletle ilgili bilgi vermemi istedi.Biletix den bakıp direkt mesaj attım,karşılığında aldığım cevap; ''Sende geliyorsun,yararıııım'' böyle bir insan benim hayatımdayken nasıl gitmeyeyim :) herneyse konumuza gelelim.1 haftadır takımın amatör kümeye oynayan takımlarına 4 attıklari için bir özgüven patlamasına şahit oldum ki bu durum hiç hoşuma gitmedi.Bruno söyle kademeye giriyor,kadlec söyle bindirme yapıyor,Alper şu kadar press yapıyor,Volkan zayıflamıs vs vs artık bıkma noktasına gelmiş vaziyetteydım ve nitekim teklifini kabul ettim.(Kendisi kaşındı) Maçtan bı gece evvel sahura kadar yine beraber vakit geçirdik sabah bayram namazına gidecek çocuk kadar heyecanlıydı alt tarafı bir hazırlık maçı olmasına rağmen yerinde duramıyordu.Geceden plan ve projemizi yapıp bulunduğumuz mekandan ayrıldık.Öğle 3.30 sularında alarm sayesinde uyanır uyanmaz üstümü giyip buluşacağımız noktaya doğru hareket ettim.İlk durak Capitol oldu,biraz vakit geçirip mağzaları gezdik daha sonra otobüsle Kadıköy'e geçtık.Buraya kadar herşey normal giderken birden orucu stad da açma fikri ortaya çıktı,yiyecek ve içeceklerimizi alıp doğru turnikelerin bulunduğu kısma geçtik yarım saat suren işkencenın ardından artık stada girmiştik.Bu saraçogluna ilk girişim olmadı fakat Eren benim girdiğim maçların hiçbirinin yenemediklerini bilmiyordu... Alt tribünde hemen kendimize bir yer ayarlayıp oturduk.Gözüme ilk çarpan zemin oldu.muhteşemdi adeta Şampıyonlar Ligi standartlarında bir zemindi,tabi kullanabilene... Stad anonsunun ardından orucumuzu açtık,tabı tereddut etmedım değil sonuçta burası ''Saracoglu'' ustelık bıde anons ? oruc ınsallah sakata gelmemıstır :) İftarımızı açtıkdan sonra futbolcular ısınmaya çıkıp taraftarı selamladı ardından forma lansmanı derken nihayet sezonun açılışı yapıldı.İlk 5 dakıka önde basan bir Fenerbahce izledim ve tüm samimiyetimle söylüyorum başkada bişey göremedim takımda.. Telegol izlerken Erman Toroğlu bişey söylemisdi,ben bunu Galatasaray maçlarında yapamıyorum heyecan ve stress fazla olduğu için top ilerdeyken veya topun olmadığı yerlerde ki Fenerbahçe futbolcularına baktım da bunlar nasıl futbolcu diye içimden geçirmedim değil.Hazırlık maçıda olsa hiçbirinin maç ile uzaktan yakından alakası yokdu.Evet bi press vardı fakat bilinçsizce yapılan fauller yüzünden anlamı kalmıyordu.Hakem Türk olmasaydı Emre 30.dakikayı dahi göremezdi.. İlk yarı tam anlamıyla kabustu erken gol yenilmiş takım etkisiz moraller bozuk herkes ikinci yarı nasıl düzeltirizin hesabını yapıyor.Fazla sürmeden ikinci yarı başladı.. Mehmet Topal-Alper Potuk-Hasan Ali Kaldırım ve Stoch oyuna girdi ardından çok geçmeden Webo >>> Sow değişikliği oldu.Fakat takımda hala bişey eksikdi onu sahada görebiliyordun bi kaptan eksikdi bi maestro eksikdi baba alex eksikdi amına koyım.Yazık şu taraftara yazık başında ki adam bizden biri olsa bu acıyı yaşatmazdı.Meirelesin II cenabetlığınden sonra dırekten donen top gitti Fener'ın kalesıne gol oldu.Maçtan kendımce notlar çıkardım ve bunu nacizane olarak söyluyorum arkadaslar.bu takımın teknık dırektoru hıyar olsa taraftarıda yogurt yınede bu takımdan bir cacık olmaz.Totem yapmadığım halde bu futbol ve bu skor geliyorsa üstelik rakibin 7 futbolcusunu göndermiş ee sende yabana atılır bır kadro ile çıkmamışsın? Ben onu bunu anlamam bu sene en az 15 puan fark beklıyorum.Nisan ayında formalar basıma çıkıyor 4.cu yıldızımızı geciktirmeyin.Hee şimdi cardozo isyanı çıktı.Değil 13 13 bın tane orta saha al takımda bıtane beyin olmadığı sürece hiçbirini yönlendiremezsin bu takımın beyni Emre ise... neyse (siz o hareketı bılıyorsunuz) Süper kupaya kadar umarım bır kaç sağlam takviye yaparlar aksi takdirde eşit şartlarda bir maç olacağını dusunmuyorum.Takımın kalitesi çok düşük bu şekilde başında ki insanlarda o koltukda fazla duramaz.Bidaha ki bulusmamız ne zaman olur bılemem ama Khalkedon maceramızın 11.hafta olan bölümünü sabırsızlıkla bekliyorum..

SİKTİR GİT NAİM'iN HİKAYESİ ...

Bu hikaye arşivimde yer alan ve kime ait olduğunu bilmediğim bir olaydan ibarettir

Bologna maçı ilk tur, Fenerbahçeli bir arkadaşım var Naim, "Bologna'yı eleyemez Galatasaray. İtalyanlar'ı geçmek zordur. Bu turda elenirsiniz" diyor.
"Bekleyip görmek lazım, bu yıl takıma güveniyorum." diye yanıtlıyorum. İlk maç ve ikinci maç Naim yanımda "Bologna iyi bir takım değilmiş. Bundan sonraki turda patlarsınız ama".

İkinci turda rakip Dortmund. Naim "Dortmund sizi kabak gibi oyar. Her iki maçta da yenilirsiniz. Herifler birkaç sezon önce Şampiyonlar Ligi'ni aldı daha." diyor.
"Naimciğim, bak bir önceki turda da böyle çok emin konuştun, hatırlıyorsan. Oynanmamış maç hakkında yorum yapıyorsun gereksiz yere." diye yanıt veriyorum.
Hagi'nin muhteşem golü, Hakan Ş'nin inanılmaz vuruşu ve turu atlıyoruz.
Naim, "Ahı gitmiş vahı kalmış lan bunların. Bu muymuş abarttıkları Dortmund." diye burun kıvırıyor sonuca.

Rakip Real Mallorca. Pek çok Fenerbahçeli gibi Galatasaray'ın bir an önce elenmesini bekleyen Naim yine işbaşında "Herifler geçen yıl İspanya Ligi'nin altını üstüne getirdiler. İki maçta da, bırak beraberliği gol atamazsınız."
"Valla Dortmund'u eledikten sonra kimseden çekinmiyorum Naimciğim. Mallorca'yı da eleyebiliriz. Ama sen konuşmaya devam et, iyi geliyor" diyorum.
İspanya'da turu aşırtıp işi bitiriyoruz. Naim, "Ulan harbiden ballısınız. Geçen yılki takımdan eser kalmamış. Bitmiş bu Mallorca, bir daha İspanya Ligi'nden maç bile izlemem." diye hem sinir yapıyor, hem de içten içe bir endişe kaplıyor.

Yarı finalde Leeds United ile eşleşiyoruz. İçimde "Bu kupayı alacağız" duygusu, su yüzüne çıkmış. Naim sinirden kuduruyor. Bu kez yine kendinden emin "Hahahaha, Leeds geldi, Leeds. Eğer beraberlik alırsanız iki maçtan birinde, bir daha futbol konusunda yorumda bulunmayacağım."
İlk turlarda yaptığı konuşmalar sinirimi bozuyordu oysa her konuştuğunda kupaya yaklaştığımızı görmek suratıma sırıtma duygusu yaratıyor, "Naim bak kupayı almaya doğru ilerliyoruz, farkında değilsin. Mantıksız yorumlar yapıyorsun."

Leeds'te Hagi'nin Elland Road'u sessizliğe gömen penaltısı, Hakan Ş'nin kariyeri boyunca attığı en güzel gollerden biri ve "Spor tarihinin en ballı takımı olarak finale yükseldiniz. Var ya, süper şerefsiz bir takımsınız. Adamların taraftarlarını öldürdünüz, beyin olarak bittiler. Yoksa ağzınıza sıçarlardı."

En sonunda final maçı gelip çatıyor. Bir öğrenci evindeyim. Kaç tane sigara içtim bilmiyorum. Evin içinde çoğunluğu Fenerbahçeli olan bir gruplayım. Biri hariç hepsi Arsenal'i destekliyor.

Maçın başlamasına 15-20 dakika var. Balkona çıkıp bir sigara yakıyorum. İlk gittiğim Galatasaray maçı aklımda, 5-0'lık Neuchatel Xamax maçı, İnönü Stadı'nda Galatasaray'a küfrettiğim 1-0 yenildiğimiz Banik Ostrava maçı, Hayrettin, Uğur, Muhammet, Rambo Yusuf, Prekazi, Hagi, hepsi birkaç nefeslik sigaraya sığıyor.

İçeri giriyorum, 5 dakika ya var ya yok. Naim kendinden gayet emin bir biçimde, "Acıyorum size biliyor musun? Bir final maçında en fazla fark yiyecek takım olarak tarihe geçeceksiniz. Rezil olacaksınız ve pişman olacaksınız finale çıktığınız için."
Gülümsüyorum sadece "Biz bu kupayı alırız Naim. Ümitsizce çırpınıyorsunuz, farkında bile değilsiniz."

Maçla ilgili hatırladıklarım o kadar az ki. Penaltılardan sonra zıplıyorum ayağa "Budur lan budur" diye bağırıyorum.

Gülemiyorum, ağlayamıyorum, donup kalmışım. Oysa çok emindim kupayı alacağımızdan.

Maçın bitiminde Fenerbahçeli olan annem arıyor telefonda "Oğlum ben artık Galatasaraylı oldum" diyor, ağlayarak. Koyveriyorum kendimi, avazım çıktığı kadar ağlamaya başlıyorum, "Seni çok seviyorum anne" diyerek.

Telefonu kapatıyorum, beni Galatasaraylı yapan Ayhan dayım arıyor, "Aldık dayı aldık kupayı" diyorum, gözlerimde yaşlarla.

İçeri giriyorum, Naim; "Penaltılarla alırsınız ancak. Bu maç 100 kere oynansa 99'unda yenilirdiniz, o biri denk geldi." diyor, suratı ekşi mi ekşi.

"Siktir git Naim" diyorum sadece.

Üstünden 11 yıl geçti. Birileri "Unutun artık hâlâ UEFA Kupası'yla övünüyorsunuz" diye 17 Mayıs'ı unutturmaya çalışıyor.

Üstüne koyabilecek keşke başka şeyler de yapabilseydik. Olmadı diye 17 Mayıs'ı unutacak değiliz. 17 Mayıs sadece Galatasaray'ın değil, bu ülkenin yüzakıdır.

17 Mayıs gecesi; Senegal'de Galatasaray bayrağı sallandıysa, Almanya, Fransa'da, Belçika'da, Hollanda'da, işçi Türkler 18 Mayıs sabahı göğüslerini gere gere fabrikalarına girdiyse, Türkiye'de insanlara umut aşıladıysa, kimseye unutturmaya niyetimiz yok.

17 Mayıs 2000 Türk futbolunun Zafere Kaçış'ıdır.

Naziler, müttefikleri omuzlara alıp stadyumdan kaçırıyor ama bize unutturulmaya çalışılıyor, "Hâlâ mı UEFA Kupası?" diyorlar.

Beyinlere kazınsın diye söylüyorum, 17 Mayıs 2000'i asla unutmayacağız. O gururu, onuru hep yaşayacağız. İster ligi 15. bitirelim, ister küme düşelim, ister 50 puan fark yiyelim.

Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu...

O gece söylediğim gibi "Siktir git Naim!".

25 Temmuz 2013 Perşembe

2013-2014 Sezonu Formaları


Parçalı forma:Bu sene daha çok hoşuma gitdi.Geçen yıl takımda neredeyse yakayı kaldırmayanı ılk 18'e almıyorlardı :) Bısıklet yakanın bıle parçalı oluşu ayrı bir hava katmış.Allah utandırmasın bu forma altında nıce zaferlere.

Siyah Deplasman Forması:Nıke'nın ısrarla üstunde durdugu bır tarz olduğunu düşüyorum,umarım 2014'de gri formaları görürüz.

Kırmızı Çubuklu:Bu forma hakkında çok önyargılıyım.Şampıyonlar ligi maçlarımızın çoğuna bu forma ile çıkacağız.Çubuklu olmasından bütün Galatasaray'lıların rahatsız olduğunu söylemekte fayda var.

Koreografi Tribünün Makyajıdır










#GriPolarlılar

Kapalının küçük çocuklarıydık.Babalarımızın oraya gitmeyin ezilirsiniz diye tabir ettiği günlerde başladı onlara olan bu saygınlık.. Tanıma imkanım olmasa da bir gelenektir '' yürüyedur '' nesilden nesile aktarılacak bilgi yumağıdır.2001'de Milan-İnter maçı buna benzer bir örnek teşkil eder. Tribünden ayrılmaları hoş olmasa da gönlümüzün her zaman bir köşesinde olacaklar.''onlar'' diye tabir ettiğimiz insanlar umarım bir gün tekrar geri dönerler.Zira ultras kültürünü bu coğrafyada yerine getirmiş bir oluşum var ise bu onların ta kendisidir.Çıta pankartları, yaratıcı tezahüratlarını yakın zamanda tekrar göreceğimizi umut ediyorum.Doğu üst'de buna şahitlik etmek dileğiyle.. Alpaslan abimizin dediği gibi; 

''Galatasaray'ın yararına olarak bir taşı yerinden kaldırıp, iki metre öteye koyanlara bile müthiş bir saygı duyarım."