24 Ağustos 2013 Cumartesi

Halkın Takımı GALATASARAY




Halkın takımı Cim-Bom


Galatasaray bugünlere Sarı-Kırmızılı taraftarların sevgisi ve bağlılığı ile ulaştı...

Aslan’ın kurulduğu ilk dönemdeki pilot takımı Terakki ile Galatasaray’dan istifa edenlerin kurduğu Güneşspor, hem Sadaret, hem de Cumhuriyet döneminde devletin yönetimine geçtiler... Ama bugün iki kulüp de yok oldu. Halkın sahip çıktığı Cim-Bom ise 100. yılına girerken destanlar yazdı


Gerçekleri tarih yazar.

Tarihi de, adliye binaları önündeki arzuhalciler yazmaz.

Kim yazar?

Tarihe tanıklık eden, dahası yön veren ve tarihin kendisi olanlar yazar.

Neyi yazar?

Olağandışı ve olağanüstü ne varsa; asırlara emanet edilecekleri...

G.Saray'ın emanetleri, kitaplara ve kütüphanelere sığmıyor da; bir kaç günlük diziye mi sıkışacak?

'Önde boş yer var, ilerleyelim beyler' diyen otobüs şoförü olsak; sardalya usulü sıkıştrılmış nizama, gene de bir çözüm buluruz.

Ama G.Saray'a 10 vagonluk metro bile yetmez. Şimdi yazdıklarımız hiç yetmez.

Bu dizi, mükellef bir sofraya oturup kıyasıya doymak değil; Fast Food gibi, ayakta atıştırılacak bir hızlı yemek biçimi...

Maksat açlığınız giderilsin.

O halde, buyrun bugünkü Big Mac mönümüze...

***

G.Saray; EN'lerin, İLK'lerin kulübüdür.

Herşeyin ilki ve herşeyin en iyisi...

Derin örnek vermeğe gerek yok. UEFA Kupa'n, Süper Kupa'n yoksa, bu gerçeğe biat edeceksin.

G.Saray'ın gerçekleştirdiği ilklerden birisi; son yıllarda sıkça rastlanılan 'Pilot Takım' uygulamasıdır. Yani; ana kadroda oynatamadığın futbolcuların, maç yeteneklerini sürdürebilmeleri için, kendi kontrolündeki ayrı bir kulüpte, oynatılmaları konusu...

G.Saray bunu ilk kez ne zaman gerçekleştirdi?

Bu sorunun cevabı çok ilginç... Çünkü, kendi kuruluşunu tamamlar tamamlamaz yaptı.

Bunun da nedeni çok açıktı... Kurulduğu andaki futbolcu potansiyeli; herkese şans tanımayı imkansız kılacak kadar fazlaydı.

Ne yaptı?

Kendi ana kadrosunu kurduktan sonra, geriye kalan oyuncuları Terakki kulübünde topladı.... G.Saray tarihteki ilk maçını, işte bu 'İkinci G.Saray' olan Terakki ile yaptı ve 2-0 kazandı.

Bütün futbolcular G.Saray'lıydı.

***

Hatta daha da enteresan bir şey oldu.

G.Saray kuruluşundan sadece 3 yıl sonraki sezonda şampiyon olurken; ikinci sırada kim vardı?

İkinci G.Saray... Yani Terakki...

Bu başarı, Sadaret'in de (Yani başbakanlığın da) dikkatini çekti. Futbola ilgi duyar oldular. Sadrazam Talat Paşa; G.Saray'ın ikinci takımı durumundaki Terakki'yi, hükümetin kulübü haline getirdi. Adını 'Altınordu' yapıp, kendisi de kulüp başkanı oldu.

G.Saray kulübünün temeli olan G.Saray Lisesi; Fransızca eğitime başlamadan önce, Türkçe eğitim veriyordu ve sarayda görev alacak üst düzey devlet memurlarını yetiştiriyordu. Eski düzen olmasa da; geçmişin anısına, Enderun G.Saray'a sıcak bakıyordu.

Yoksa, Talat Paşa'nın 'Altınordu' yapacağı kulüp; Terakki yerine, Galatasaray da olabilirdi.

***

Sadaret; kendi kulübü Altınordu'nun şampiyon olması için, epey çaba gösterdi. Altınordu'da oynayan futbolcular, imtiyazlı sayılırdı.

Diğer bütün kulüplerin futbolcuları, savaş yıllarındaki cephelerde bir bir şehit düşerken, Altınordulu futbolcular askere alınmıyordu.

Öbür kulüpler, güçten düşerken; işte bu büyük avantaj (Ve şüphesiz büyük haksızlık yüzünden) şampiyon oldular.

***

Altınordu olayından yıllar sonra; (Biri Terakki) iki G.Saraylı lige; yeniden tanık olduk.

Bu kez ikinci kulübün adı Güneş'ti...

Tüm yöneticiler ve futbolcular, G.Saray'dan istifa eden G.Saraylılardı. Oluşumu biraz acılı olmuştu.

Kulübün kongre üyesi Eşref Şefik (Atabey); Olimpiyat adlı dergide, G.Saray yönetimini eleştiren yazılar yazıyordu. Kulüp yönetimi bundan rahatsızlık duyunca, Eşref Şefik'i G.Saray üyeliğinden attılar.

Buna tepki çok büyük oldu. Geri adım atılmayınca; yönetimde olan bir grupla beraber, kulüpten istifalar başladı. İşin tuhafı, bu istifa furyasına futbolcular da katıldı.

Ayrılanlar yeni bir G.Saray kurdu. Ancak, hukuki itiraz üzerine 'Sarı Kırmızı' adının kullanılmasına izin verilmedi.

Bunun üzerine 'Ateş-Güneş' kulüp adı oldu. Ama bu defa da, Atatürk'ün itirazıyla karşılaştılar. Büyük Önder; yeni adın ateşe ve güneşe tapanları çağrıştırdığı için, değiştirilmesini istedi. Ateş'i attılar, sadece Güneş oldu.

Kolayca anlaşılacağı üzere, Güneş'tekilerin hepsi G.Saray'lıydı. Kısa süre içinde lige alındılar. 12 Ocak 1935'te G.Saray-Güneş, ilk kez karşı karşıya gelecekti.

Gerilimli bir atmosfer oldu. Tarih'te 'Ayvalı maç' diye bilinir. Çünkü sahaya çok sayıda ayva atılmıştı. Karşılaşmayı Galatasaray 6-2 kazandı.

Yöneticileri eski G.Saraylı yönetici, futbolcuları eski G.Saraylı futbolcu olan ve renkleri de sarı-kırmızı olan Güneş; sonraki maçların hiçbirinde yenilmedi. Hatta G.Saray'ı 7-0 mağlup ederek, 1938'de şampiyon da oldu.

***

Güneş'le G.Saray arasındaki acılı rekabeti önlemek için, devlet olaya el koymuştu. Cevat Abbas yönetime geçti.

Daha önce; Altınordu takımı nasıl sarayın desteği ile şampiyon olmuşsa; bu kez de Güneş, devletin açık desteği ile şampiyonluğu elde etmişti.

Şampiyon olduğu yıl, Atatürk öldü. Büyük önderin ölümünden hemen sonra, Güneş kapatıldı.

Yani, G.Saray'ın bağrından çıkan Terakki ve Güneş gibi iki takım da; hem Sadaret hem cumhuriyet döneminde, devletin yönetimine geçti.

İkisi yokoldu, ama G.Saray ayakta...

***

Daha baştan dedik ya; tarih, olağandışı ya da olağanüstü işleri yapanlar için yazılar. Sıradan insanların, sıradan kurumların tarihi olmaz.

Bir kişinin, bir kurumun, bir toplumun tarihinden söz ediliyorsa; farklı olan bir şeyler var demektir.

Bu farklılığın, bazen çok bilinmesi de gerekmiyor.

Öyle kişiler vardır ki; tarihin derin oyukları içinde, kuytu bir köşede kalmış ve yeterli gün ışığı görmemiş olabilirler.

Onlara Gizli Kahraman denir.

Bunlardan biri de; G.Saray tarihinin gizli ve onurlu kahramanlarından Boduri'dir.

Her G.Saraylı'nın mutluka bilmesi, tanıması gereken bir G.Saraylı... Boduri; futbol sevgisi ve kulübe bağlılık adına, acılı bir destandır.

İşte onun acıklı hikayesi...

Boduri ismi; bir tanımlama, bir lakap.

Gerçek adı Nikola Büyükvafiadis... Futbola Beyoğluspor'da başlamış, bir Rum vatandaşımız.

İnanılmaz derecede yetenekli, kıvrak, olağanüstü bir futbolcuydu. Oyun tarzı, Lefter'e çok benziyordu. Onun kadar yetenekliydi.

İstanbul Karması'nın Taksim Stadı'nda Macaristan'ı 5-0 yendiği maçta, döktürmüştü...

O kadar ki, Macar takımının kaptanı ve döneminin yıldızı olan Saroşi; Boduri için şöyle diyordu: 'Hayatımda ilk kez, bir futbolcu karşısında bu kadar aciz kaldım. Müthiş biriydi...'

***

Adı Nikolo olmasına rağmen, neden Boduri deniliyordu.

Çünkü kısa boylu ve tıknazdı. Bodur kelimesi kısa boyunu anlatıyordu. Sonundaki 'i' ilavesiyle, Boduri lakabı da; Rum ismini çağrıştırıyordu.

Müthiş futbolu nedeniyle, Beyoğluspor'dan G.Saray'a transfer oldu. Sarı-kırmızılı formayı ilk kez giydiğinde, 19 yaşındaydı.

21 yaşına geldiğinde, askere alındı. Kışlası; bugünkü Gaziosmanpaşa civarındaydı.

Boduri, eski kulübü Beyoğluspor'a karşı oynayacaktı ama, 1942 yılında İstanbul, tarihinin en sert kışlarından birini yaşıyordu.

Bundan daha kötüsü, cebinde beş kuruş parası yoktu... Bu yüzden, maça gitmek için vasıtaya binemeyecekti. Kimseden de para isteyemedi.

Beyoğluspor maçı için, taa Taksim'e kadar; her tarafın dize kadar kar olduğu yollardan güçlükle yürüyerek, stada ulaştı. Hiç dinlenemeden maça çıktı. G.Saray formasıyla; eski takımına karşı oynadığı mücadeleyi, Boduri'nin asistiyle 1-0 kazandılar.

Mutluydu ama, yorgundu. Üstelik açtı. Sabahtan beri ağzına bir lokma koymamıştı.

Üstelik büyük zorlukla geldiği aynı yoldan; yine yürüyerek dönmek zorundaydı. Çünkü o dönem takım otobüsü diye bir şey yoktu.

Para-pul hak getire...

Herkes kendi başının çaresine bakıyordu.

Mecburen yola koyuldu.

Taksim'e gelirken kar altında saatlerce süren uzun yol, ardından maç ve boş bir mide; dönüşü işkenceye çevirmişti.

Dize kadar karları yara yara güçlükle ilerliyor, neredeyse sürünüyordu. Yorgunluk ve açlık, sert kış şartlarına direncini kırmıştı.

Takatı kalmamıştı.

Topkapı civarındaki mezarlık alana ulaştığında; daha fazla dayanamadı. Halsizlikten karların üstüne düştü.

Uyku bastırmıştı...

Dalsa, kurtuluşu yoktu. İş işten geçmeden, neden sonra onu gördüler; hastaneye kaldırdılar ama; ağır zatürreye yakalanmıştı.

Fazla yaşamadan; henüz 21 yaşındayken, hayata gözlerini kapadı.

***

Boduri; G.Saraylılığın ne demek olduğunu, bilmem bugünkü futbolculara anlatabiliyor mu?

İşte kulüp sevgisi...

İşte futbol sevgisi...

İşte onur mücadelesi...

İşte ibret dersi...

Selam olsun; G.Saray için hayatını adayanlara... Selam olsun!

Boduri'nin; G.Saray'ın 100. yılına giren yolunda, ayak izleri var. Hatta inanıyorum ki; UEFA Kupası'na sarılan G.Saraylı futbolcular gibi, Boduri'nin de dudak izi var.

Alın teri var...

Göz nuru var...

İnancı var...

Var.

Var.

Var.


Emin Bülent’in şiirini Atatürk ezberlemişti.


EMİN Bülent Bey; Galatasaray'ın 2 numaralı kurucu üyesi... Cephelerde savaştı, gazi oldu.

Düşmana karşı yazdığı 'KİN' adlı şiiri çok ünlü olmuştu. Hatta bunu Atatürk bile ezberlemişti. Türk Dil Kurultay'ı nedeniyle verilen bir yemekte önce kendi başladı, arkasını Emin Bülent tamamladı.

Atatürk'ün şiirini okuması onu çok mutlu etmiş, ağlatmıştı.



Ali Sami ALKIŞ / Star Gazetesi 03.11.2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder