Sebahattin Şirin Galatasaray tribününe gelmeye başladığı andan itibaren kendisinden söz ettirmeyi başarmış bir isim. Gözünün karalığı ve cesareti sayesinde kısa sürede tribünler Sebahattin’i yakından tanıma fırsatı buldu.
“Aslan Yürekliler” Kitabının yazarı Orhan Ölçen’in kaleminden…
Benim Sebahattin’le ilgili
ilk anım 1984-85 sezonunda Fenerbahçe’yle oynadığımız basketbol şampiyonluk
maçının bir gece öncesidir. Çiçek Pasajı’nda toplandığımızda yirmi kişi
kadardık. Bu grubun içinde Sebahattin de vardı. Taksim’e geldiğimizde parkın
içinde elli kişilik bir grubun bizi beklediğini gördük. Bunların Fenerliler
olduğunu anlamıştık. Hepimiz yerden taş toplayarak biraz sonra gireceğimiz
kavganın hazırlıklarına Başlamıştık. Sonra Etap Oteli’nin önünden hızla Taksim
Parkı tarafına doğru koşmaya başladık. Gözüme ilk çarpan Sebahattin’in en önde
olduğuydu. Fenerliler başlarında Pepe Metin, merdivenlerden aşağıya bize doğru
koşuyorlardı. İki taraf da birbirine taş atıyor, Taksim Meydam’mn ortasında
taşlar havalarda uçuşuyordu. Sebahattin hızla Pepe Metin’e doğru bir hamle
yaptı ve yere düşürdü. Sebahattin’in Metin’i yere düşürmesiyle Fenerliler de
bir an şaşırıp duraksamışlardı. Bu ilk şaşkınlıktan sonra da gerisin geriye
parka doğru kaçmaya başladılar. Fenerlileri parkın içlerine doğru kovalamamız
bizim için kazanılmış büyük bir zaferdi. Fakat zafer sarhoşluğumuz uzun
sürmedi. Meydanda çıkan bu kavgayı polis duymuş, ekip arabaları her taraftan
çıkmaya başlamıştı. O gece yanımda yakın arkadaşım Buhara Metin de vardı.
Beraber koşarak Talimhane’nin ara sokaklarından bizim eve gittik. Nefes nefese
eve girdiğimizde karşılaştığımız manzara bizleri çok şaşırttı. O gece kandil
gecesiymiş. Bizim ev ahalisi televizyonun karşısına geçmiş, hanımlar başlarını
örtmüş, herkesin elleri açık, televizyondaki hocanın ettiği dualara amin
diyorlardı. Bizim geldiğimizi görünce “Haydi, siz de oturun, dua edin” dediler.
Çok net hatırladığım, ellerimi dua için açtığımda, biraz önce attığım taşlardan
dolayı ellerimin kapkara oluşuydu. O an içimde çok tuhaf bir his oluştu. Acaba
attığım taşlardan biri, kimsenin kafasını yarmış mıydı? İçimden, inşallah
yarmamıştır diye düşündüğümü hatırlıyorum. O geceden sonra, Sebahattin’in
ileriki yıllarda Galatasaray taraftarının gücüne güç katacağını orada bulunan
herkes anlamıştı.
Türkiye’de uzun yıllar, bilhassa üç büyükler arasında taraftar
kavgaları çok şiddetli devam etmiştir. 70’li yılların sonlarına doğru
başlayıp, 80’lerde artarak devam eden tribün kavgaları, 90’lı yıllara
gelindiğinde baş edilmez bir hal almaya başlamıştır. Önceleri derbi maçların
bir gece öncesinde 500 ya da 1000 kişilik grupların çoğunlukla taş kavgası
şeklinde geçen çatışmaların yerine, 90’larm başlarında döner bıçakları,
kılıçlar, hatta tabancalar boy göstermeye başlamıştır. İşin artık çığrmdan
çıktığı, taraftar grupları tarafından da görülmektedir. Hatta bu kavgalar
artık kan davası gibi maçlardan sonra da devam etmeye başlamıştır.
Galatasaray tribününden herhangi birinin karıştığı, sonu kanlı
biten bir olaydan sonra ilk aranan kişi tribün lideri sıfatı nedeniyle
Sebahattin olurdu. Beşiktaş’la Ali Sami Yen’de oynadığımız maç sonrası çıkan
kavgada Beşiktaş taraftarı Oktay Akdemir öldürülmüştü (13 Aralık 1991).
Sebahattin bu olaydan birkaç gün sonra berberde tıraş olurken sivil polisler
tarafından gözaltına alındı. Olayla hiç alakası olmadığı halde dört buçuk ay
içeride yattı.
İş bu aşamaya gelince Sebahattin’in öncülüğünde üç büyük kulübün
tribün liderleri bir araya gelir, gittikçe kötüye giden bu duruma bir çözüm
bulmaya çalışırlar. Sonunda taraflar kendi aralarında bir dostluk anlaşması
yapıp kavgalara son verme karan alırlar. O tarihten bu yana üç büyükler
arasındaki maçlarda organize kavgaların önü kesilmiş olur. Halen çıkmakta olan
tek tük kavgalarsa, münferit olaylardan ibarettir. Eğer eski yıllardaki
organize kavgalar günümüzde devam ediyor olsaydı, muhtemelen çok üzücü
olaylara şahit olurduk.”
Suat Ateşdağlı da bana Sebahattin’le ilgili bir anısını anlattı.
“Lucescu zamanında yedi otobüsle Yozgat deplasmanına gitmiştik (08 Nisan 2001).
Maçın hemen başında Sebahattin hem tribüne dönüp taraftarın üçlü için hazır
olmasını istiyor, hem de ara sıra arkasına dönüp sahaya bakarak hakemin maçı
başlatmasını bekliyordu. Maçın henüz başlamadığını zannediyordu. Ben
dayanamayıp ‘Abi boşuna bakma maç başladı, hem de iki gol yedik’ dedim.
Sebahattin de çok şaşırmıştı, bana dönüp ‘Yapma yaa’ dedi. Biz o maç rekor
kırıp birinci dakikada iki gol yemiştik. Üçlüyü ancak 2-0’dan sonra
çekebilmiştik.”
Halen Galatasaray tribünlerine liderlik eden Sebahattin, aynı
zamanda Galatasaray tribün tarihindeki en uzun süre amigoluk yapan kişidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder