Halkın takımı Cim-Bom
Galatasaray bugünlere Sarı-Kırmızılı
taraftarların sevgisi ve bağlılığı ile ulaştı...
Aslan’ın kurulduğu ilk dönemdeki pilot
takımı Terakki ile Galatasaray’dan istifa edenlerin kurduğu Güneşspor, hem
Sadaret, hem de Cumhuriyet döneminde devletin yönetimine geçtiler... Ama bugün
iki kulüp de yok oldu. Halkın sahip çıktığı Cim-Bom ise 100. yılına girerken
destanlar yazdı
Gerçekleri tarih yazar.
Tarihi de, adliye binaları önündeki
arzuhalciler yazmaz.
Kim yazar?
Tarihe tanıklık eden, dahası yön veren
ve tarihin kendisi olanlar yazar.
Neyi yazar?
Olağandışı ve olağanüstü ne varsa;
asırlara emanet edilecekleri...
G.Saray'ın emanetleri, kitaplara ve
kütüphanelere sığmıyor da; bir kaç günlük diziye mi sıkışacak?
'Önde boş yer var, ilerleyelim beyler'
diyen otobüs şoförü olsak; sardalya usulü sıkıştrılmış nizama, gene de bir
çözüm buluruz.
Ama G.Saray'a 10 vagonluk metro bile
yetmez. Şimdi yazdıklarımız hiç yetmez.
Bu dizi, mükellef bir sofraya oturup
kıyasıya doymak değil; Fast Food gibi, ayakta atıştırılacak bir hızlı yemek
biçimi...
Maksat açlığınız giderilsin.
O halde, buyrun bugünkü Big Mac
mönümüze...
***
G.Saray; EN'lerin, İLK'lerin kulübüdür.
Herşeyin ilki ve herşeyin en iyisi...
Derin örnek vermeğe gerek yok. UEFA
Kupa'n, Süper Kupa'n yoksa, bu gerçeğe biat edeceksin.
G.Saray'ın gerçekleştirdiği ilklerden
birisi; son yıllarda sıkça rastlanılan 'Pilot Takım' uygulamasıdır. Yani; ana
kadroda oynatamadığın futbolcuların, maç yeteneklerini sürdürebilmeleri için,
kendi kontrolündeki ayrı bir kulüpte, oynatılmaları konusu...
G.Saray bunu ilk kez ne zaman
gerçekleştirdi?
Bu sorunun cevabı çok ilginç... Çünkü,
kendi kuruluşunu tamamlar tamamlamaz yaptı.
Bunun da nedeni çok açıktı... Kurulduğu
andaki futbolcu potansiyeli; herkese şans tanımayı imkansız kılacak kadar
fazlaydı.
Ne yaptı?
Kendi ana kadrosunu kurduktan sonra,
geriye kalan oyuncuları Terakki kulübünde topladı.... G.Saray tarihteki ilk
maçını, işte bu 'İkinci G.Saray' olan Terakki ile yaptı ve 2-0 kazandı.
Bütün futbolcular G.Saray'lıydı.
***
Hatta daha da enteresan bir şey oldu.
G.Saray kuruluşundan sadece 3 yıl
sonraki sezonda şampiyon olurken; ikinci sırada kim vardı?
İkinci G.Saray... Yani Terakki...
Bu başarı, Sadaret'in de (Yani
başbakanlığın da) dikkatini çekti. Futbola ilgi duyar oldular. Sadrazam Talat
Paşa; G.Saray'ın ikinci takımı durumundaki Terakki'yi, hükümetin kulübü haline
getirdi. Adını 'Altınordu' yapıp, kendisi de kulüp başkanı oldu.
G.Saray kulübünün temeli olan G.Saray
Lisesi; Fransızca eğitime başlamadan önce, Türkçe eğitim veriyordu ve sarayda
görev alacak üst düzey devlet memurlarını yetiştiriyordu. Eski düzen olmasa da;
geçmişin anısına, Enderun G.Saray'a sıcak bakıyordu.
Yoksa, Talat Paşa'nın 'Altınordu'
yapacağı kulüp; Terakki yerine, Galatasaray da olabilirdi.
***
Sadaret; kendi kulübü Altınordu'nun
şampiyon olması için, epey çaba gösterdi. Altınordu'da oynayan futbolcular,
imtiyazlı sayılırdı.
Diğer bütün kulüplerin futbolcuları,
savaş yıllarındaki cephelerde bir bir şehit düşerken, Altınordulu futbolcular
askere alınmıyordu.
Öbür kulüpler, güçten düşerken; işte bu
büyük avantaj (Ve şüphesiz büyük haksızlık yüzünden) şampiyon oldular.
***
Altınordu olayından yıllar sonra; (Biri
Terakki) iki G.Saraylı lige; yeniden tanık olduk.
Bu kez ikinci kulübün adı Güneş'ti...
Tüm yöneticiler ve futbolcular,
G.Saray'dan istifa eden G.Saraylılardı. Oluşumu biraz acılı olmuştu.
Kulübün kongre üyesi Eşref Şefik
(Atabey); Olimpiyat adlı dergide, G.Saray yönetimini eleştiren yazılar
yazıyordu. Kulüp yönetimi bundan rahatsızlık duyunca, Eşref Şefik'i G.Saray
üyeliğinden attılar.
Buna tepki çok büyük oldu. Geri adım
atılmayınca; yönetimde olan bir grupla beraber, kulüpten istifalar başladı.
İşin tuhafı, bu istifa furyasına futbolcular da katıldı.
Ayrılanlar yeni bir G.Saray kurdu.
Ancak, hukuki itiraz üzerine 'Sarı Kırmızı' adının kullanılmasına izin
verilmedi.
Bunun üzerine 'Ateş-Güneş' kulüp adı oldu.
Ama bu defa da, Atatürk'ün itirazıyla karşılaştılar. Büyük Önder; yeni adın
ateşe ve güneşe tapanları çağrıştırdığı için, değiştirilmesini istedi. Ateş'i
attılar, sadece Güneş oldu.
Kolayca anlaşılacağı üzere,
Güneş'tekilerin hepsi G.Saray'lıydı. Kısa süre içinde lige alındılar. 12 Ocak
1935'te G.Saray-Güneş, ilk kez karşı karşıya gelecekti.
Gerilimli bir atmosfer oldu. Tarih'te
'Ayvalı maç' diye bilinir. Çünkü sahaya çok sayıda ayva atılmıştı. Karşılaşmayı
Galatasaray 6-2 kazandı.
Yöneticileri eski G.Saraylı yönetici,
futbolcuları eski G.Saraylı futbolcu olan ve renkleri de sarı-kırmızı olan
Güneş; sonraki maçların hiçbirinde yenilmedi. Hatta G.Saray'ı 7-0 mağlup
ederek, 1938'de şampiyon da oldu.
***
Güneş'le G.Saray arasındaki acılı
rekabeti önlemek için, devlet olaya el koymuştu. Cevat Abbas yönetime geçti.
Daha önce; Altınordu takımı nasıl
sarayın desteği ile şampiyon olmuşsa; bu kez de Güneş, devletin açık desteği
ile şampiyonluğu elde etmişti.
Şampiyon olduğu yıl, Atatürk öldü.
Büyük önderin ölümünden hemen sonra, Güneş kapatıldı.
Yani, G.Saray'ın bağrından çıkan
Terakki ve Güneş gibi iki takım da; hem Sadaret hem cumhuriyet döneminde,
devletin yönetimine geçti.
İkisi yokoldu, ama G.Saray ayakta...
***
Daha baştan dedik ya; tarih, olağandışı
ya da olağanüstü işleri yapanlar için yazılar. Sıradan insanların, sıradan
kurumların tarihi olmaz.
Bir kişinin, bir kurumun, bir toplumun
tarihinden söz ediliyorsa; farklı olan bir şeyler var demektir.
Bu farklılığın, bazen çok bilinmesi de
gerekmiyor.
Öyle kişiler vardır ki; tarihin derin
oyukları içinde, kuytu bir köşede kalmış ve yeterli gün ışığı görmemiş
olabilirler.
Onlara Gizli Kahraman denir.
Bunlardan biri de; G.Saray tarihinin
gizli ve onurlu kahramanlarından Boduri'dir.
Her G.Saraylı'nın mutluka bilmesi,
tanıması gereken bir G.Saraylı... Boduri; futbol sevgisi ve kulübe bağlılık
adına, acılı bir destandır.
İşte onun acıklı hikayesi...
Boduri ismi; bir tanımlama, bir lakap.
Gerçek adı Nikola Büyükvafiadis...
Futbola Beyoğluspor'da başlamış, bir Rum vatandaşımız.
İnanılmaz derecede yetenekli, kıvrak,
olağanüstü bir futbolcuydu. Oyun tarzı, Lefter'e çok benziyordu. Onun kadar
yetenekliydi.
İstanbul Karması'nın Taksim Stadı'nda
Macaristan'ı 5-0 yendiği maçta, döktürmüştü...
O kadar ki, Macar takımının kaptanı ve
döneminin yıldızı olan Saroşi; Boduri için şöyle diyordu: 'Hayatımda ilk kez,
bir futbolcu karşısında bu kadar aciz kaldım. Müthiş biriydi...'
***
Adı Nikolo olmasına rağmen, neden
Boduri deniliyordu.
Çünkü kısa boylu ve tıknazdı. Bodur
kelimesi kısa boyunu anlatıyordu. Sonundaki 'i' ilavesiyle, Boduri lakabı da;
Rum ismini çağrıştırıyordu.
Müthiş futbolu nedeniyle,
Beyoğluspor'dan G.Saray'a transfer oldu. Sarı-kırmızılı formayı ilk kez
giydiğinde, 19 yaşındaydı.
21 yaşına geldiğinde, askere alındı.
Kışlası; bugünkü Gaziosmanpaşa civarındaydı.
Boduri, eski kulübü Beyoğluspor'a karşı
oynayacaktı ama, 1942 yılında İstanbul, tarihinin en sert kışlarından birini
yaşıyordu.
Bundan daha kötüsü, cebinde beş kuruş
parası yoktu... Bu yüzden, maça gitmek için vasıtaya binemeyecekti. Kimseden de
para isteyemedi.
Beyoğluspor maçı için, taa Taksim'e
kadar; her tarafın dize kadar kar olduğu yollardan güçlükle yürüyerek, stada
ulaştı. Hiç dinlenemeden maça çıktı. G.Saray formasıyla; eski takımına karşı
oynadığı mücadeleyi, Boduri'nin asistiyle 1-0 kazandılar.
Mutluydu ama, yorgundu. Üstelik açtı.
Sabahtan beri ağzına bir lokma koymamıştı.
Üstelik büyük zorlukla geldiği aynı
yoldan; yine yürüyerek dönmek zorundaydı. Çünkü o dönem takım otobüsü diye bir
şey yoktu.
Para-pul hak getire...
Herkes kendi başının çaresine
bakıyordu.
Mecburen yola koyuldu.
Taksim'e gelirken kar altında saatlerce
süren uzun yol, ardından maç ve boş bir mide; dönüşü işkenceye çevirmişti.
Dize kadar karları yara yara güçlükle
ilerliyor, neredeyse sürünüyordu. Yorgunluk ve açlık, sert kış şartlarına
direncini kırmıştı.
Takatı kalmamıştı.
Topkapı civarındaki mezarlık alana
ulaştığında; daha fazla dayanamadı. Halsizlikten karların üstüne düştü.
Uyku bastırmıştı...
Dalsa, kurtuluşu yoktu. İş işten
geçmeden, neden sonra onu gördüler; hastaneye kaldırdılar ama; ağır zatürreye
yakalanmıştı.
Fazla yaşamadan; henüz 21 yaşındayken,
hayata gözlerini kapadı.
***
Boduri; G.Saraylılığın ne demek
olduğunu, bilmem bugünkü futbolculara anlatabiliyor mu?
İşte kulüp sevgisi...
İşte futbol sevgisi...
İşte onur mücadelesi...
İşte ibret dersi...
Selam olsun; G.Saray için hayatını
adayanlara... Selam olsun!
Boduri'nin; G.Saray'ın 100. yılına
giren yolunda, ayak izleri var. Hatta inanıyorum ki; UEFA Kupası'na sarılan
G.Saraylı futbolcular gibi, Boduri'nin de dudak izi var.
Alın teri var...
Göz nuru var...
İnancı var...
Var.
Var.
Var.
Emin Bülent’in şiirini Atatürk
ezberlemişti.
EMİN Bülent Bey; Galatasaray'ın 2
numaralı kurucu üyesi... Cephelerde savaştı, gazi oldu.
Düşmana karşı yazdığı 'KİN' adlı şiiri
çok ünlü olmuştu. Hatta bunu Atatürk bile ezberlemişti. Türk Dil Kurultay'ı
nedeniyle verilen bir yemekte önce kendi başladı, arkasını Emin Bülent
tamamladı.
Atatürk'ün şiirini okuması onu çok
mutlu etmiş, ağlatmıştı.
Ali Sami ALKIŞ / Star Gazetesi
03.11.2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder