4 Şubat 2014 Salı

Bir gurbetçinin gözüyle, 17 Mayıs 2000

her zamanki gibi bir gun degildi o gun.
hava hic olmadigi kadar guzeldi o gun.
herkesi heyecan ve umut sarmisti.
herkes haril haril her yerde aksam oynanacak finali konusuyordu.
acaba galatasaray kupayi alacak miydi?
herkesin gonlunde umut, dilinde insallah sozu eksik olmuyordu.
catlak sesler de cikmiyor degildi hani.
ne de olsa biz turktuk, yapamazdik, edemezdik.
herkes aksam oynanacak o finali bekliyordu…
lakin dakikalar gecmek bilmiyordu, saniyeler dakika, dakikalar saat, saatlerde gun gibi geliyordu…
yuzup, yuzup kuyruguna gelmistik…
chelsea’den 5 yemis o elestirilen galatasaray ve fatih terim finaldeydi.
sadece onlar mi? onca olumsuz olaylar, haberler icinde bir tek sevindirici, mutlu edici haber bekleyin turk halki? evet onlarda finaldeydi… hepimizin gonulleri bir olmustu…

mac basliyordu. televizyon ekrani birden yem yesil olmustu… ne guzeldi o danimarkanin, kopenhag’in parken stadi…

ilk duduk calmadan once tabi ki kadromuz verildi ekranda…

kalede claudio taffarel vardi yine…
yasliyidi, basliydi ama saglam kaleciydi dogrusu…

defansta sogukkanli ergun penbe…
brezilyali capone…
yasli kurt george popescu…
ve de bulent korkmaz… hic korkmayan, yilmayan, savaci bulent vardi yine her zamanki gibi…

orta sahada suat kaya yasina ragmen canla basla kosan suat kaya…
umit davala vardi… uzun sacli… kim derdi ki o umit ilerde rapci olacak diye…
okan buruk bucurdu evet. ama o ne cigerdi oyle ve george hagi… geldiginde cok yasli bu diye galatasarayli yoneticilerin topa tutuldugu hagi..
haci diye alay edilen hagi… herkesi futboluyla, golleriyle nasilda susturmustu ama…

ve forvette o donemin olmazsa olmazi… ofsayt krali arif erdem… cok gol kaciriyordu ama iyiydi be…
hakan sukur… turk futbolunun bas taci, krali hakan sukur… tarihe destan niteligi tasiyan maclardaki gollerin adami…

ve ispanyol hakem antonio nieto ilk dudugu caldi… acaba hakem iyi yonetecekmiydi maci? her zaman ki gibi yine hakkimiz mi yenecekti? yok canim olmazdi oyle sey… koskoca final…

galatasarayimiz rakibinden futbol olarak hicte asagi degildi… dahasi cok iyi oynuyordu…
ama arif yine yapmisti yapacagini daha ucuncu dakikada… yine gol kacirmisti…
bunu 16. dakikada tekrarladi…
on dakika sonra hakan kacirdi…
34. dakikada ise marc overmarsin sutunu taffarel kurtardi…
arsenal’da ise bergkamp denen yasli hollandali en cok galatasarayi zorlayan oyuncu oluyordu…
gerci o ne takimdi oyle… patrick viera’li, kalede david seamanli, thierry henryli, tony adams’li bir takim…
insan adini duyunca urperiyordu… neden olsa ingilizlerden cok cekmistik… bu mac onceside oyle olmustu… final daha bir anlam kazanmisti…

ilk yari bitmis umutlar artmisti… ama ya ikinci yari, ilk yariyi aratirsa? ya bu ara takimin ahengini, temposunu bozarsa sorulari insani mesgul ediyordu…
insallah oyle bir sey olmayacakti… vede insallah fatihin aslanlari o kupayi alacakti…

ikinci yari basladi…
ilk yarida oldugu gibi ikinci yarinin ucuncu dakikasinda yine gol kacirmistik… bu kez hakan… ah, hakan ah… kacar miydi o gol… ah direk ah… topu iceri kalenin icine yollasan ne olurdu? ne de guzel hazirlamistik pozisyonu…
hagi okan’a, okan da hakan’a… olmadi… olmadi…
ama bu maci bu futbolla almaliydik…
evet, evet biz bunu hak etmistik…
dakika 70 caponenin sutuyla gol diye heveslendik… hevesimiz kursagimizda kaldi…
evet, evet ilk yariya oranla daha tempolu ve daha korkutucu idi… yenilecek bir golun bundan sonra telafisi olmayabilirdi…
frikiklerde korkuyorduk, kacan pozisyonlara ahliyorduk…
hele boyle guzel bir futboldan sonra yenilmek bize cok ama cok aglatacak, vahlatacakti…

ve normal surenin son dudugu kulaklarimizi inletti… futbolcular yorulmus muydu acaba? yok canim, orada imparator fatih terim vardi o hallederdi o sorunu… varsa tabi oyle sorun…

dakika 93… ah hagi ah… yaktin bizi… boyle onemli bir macta yakisti mi sana takimini yalniz birakmak? gerci rakip oyuncuda hak etmisti kirmiziyi… evet hakemler turkleri sevmiyordu ve yine yapmislardi yapacaklarini… ah hakemler ah…

dakika 104… arsenal ani bir atak sonucu cok tehlike yuklendigi dakika… orta henry’e dogru geliyordu… taffarel gec kalmisti kalenin obur kosesine…
ama o da ne! taffarel kurtarilmasi imkansiz bir topu cikariyor… saliseler icinde bu mac bitti yenildik dusuncelerinin tamamini yok ediyor ve yuregimize su serpiyordu…
ve o taffarel bunu 108’de parlour, 112’de kanu’nun sutlarinda aynisini tekrarladi… o yasli kaleci kalesinde devlesti…

ve uzatmalarda bitmisti artik… penaltilar bizim icin iyi miydi yoksa kotu mu? bilemiyorduk ki… o gune kadar avrupa arenasinda penalti atislari ile sonuclanan macimiz olmamisti ki… ne diyorum ben? o gune kadar finale bile cikmamistik ki hic…

ilk penaltimiz… topun basinda ergun… allahim bu adam nasil sogukkanli oyle? bu hakikaten turk mu? evet… sevindirdi bizi ergun iyi baslamistik ama o soguk surat ifadesi bir cogumuzu kuskulandirmisti…
arsenal’de hirvatlarin sukur’u davor suker topun basinda idi… taffarele guveniyorduk… ve olan oldu… allah bizim yanimizdaydi… dualarimizi kabul etmis miydi?…
sira hakana geldi… kral affetmedi…
bunun ustune parlour’da atti penaltisini…
umit davala o uzun saclariyla topun basina dikildi ve kendinden emin bir sekilde penaltiyi gole cevirdi…
arsenal’den patrick viera topu aldi ve penaltiyi atti… atti, sutu cekti ama gol olmadi…
herkes firladi… cok yakindik imkansiz denilen bir seyi basarmaya… cok yakindik… kalplerimiz hizla atmaya basliyordu…
macin basindan belli edilen dualar daha bir inancla daha bir heyecanla dillere pelesenk olmustu…
allahim sen buyuksun! allahim sen buyuksun!

ve sira o penaltidaydi… popescu, sakindi… ne de olsa tecrubeli yasli bir kurttu o…
televizyonda levent ozcelik’in trt adabini hayatinda belki de ilk kez cigneyisi cinlamakta, tuyleri diken diken etmektedir…

- haydi oglum! haydi oglum! ve gooooooooooooollllll!!! kupa bizim!!! kupa bizim!!!

bu oyle bir sestir ki her duydugumda tuylerim diken diken olur…

kupayi almistik… bir an salaklastim, aptallastim… herkes benimle saka ediyor zannettim… inanamiyordum… hollanda kanallarindan kontrol ettim kupa’yi almisimiyiz diye… ben bunu yaparken disardan korna sesleri geliyordu…
haykirmak istiyordum, sokaga cikip bagirmak istiyordum… yapmistik, basarmistik… hep ezilen hep hor gorulen turkler basarmisti…
hani biz turktuk yapamazdik, edemezdik?
fatih terim yine yapmisti yapacagini, zaten o ilklerin adami degil miydi? yeni millenyumun ilk kupasi bizimdi…

o yil orta okul son siniftaydim… ertesi gun okul vardi ama ben annem ve babamin toleranslariyla sabah 4e kadar sokaklardaydim…
hayatimda hic olmadigim kadar mutluydum…

yapmistik, basarmistik… cunku biz daha cok istemistik… bulent’in kolu ciktiginda devam etmek icin diretmesi ve o an ki yuz ifadesi sanirim bu konuda cok sey soyluyor…

biz garip gurbetcilere bu muhtesem duyguyu tattiran herkese tesekkuru bir borc bilirim…
orgazmdan daha zevkli anlar var ya iste bu… o duygu…

ve o yuzden benim odamda besiktasli olmama ragmen besiktasin degil, galatasarayin kupa’yi kazanan kadrosunun posteri asili…
ve o yuzden… benim bu satirlari yazarken tuylerim diken, diken…
ve o yuzden… bu satirlari yazarken kalbim hizla atti…
ve o yuzden… bu satirlari yazarken gozlerim yasli…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder